Kırklareli, zamanın başkentine çok yakın olduğu için muhtemelen gelenek ve göreneklerden en çok etkilenen yer oldu. Mesela Osmanlı’da ailenin önemi her şeyden daha üstün tutuluyordu. Aile geleneğimizi etkileyen şeyleri beraber tartışmak istiyorum.

Geniş aile ve hane tipi aileler dinlere göre farklılık arz etmez. Bu nedenle yapıyı açıklamak için Osmanlı Ailesi kavramı kullanılmaktadır. Farklı dinden insanların meydana getirdiği cemaat (millet) benzer yapıya sahip ailelerden oluşur. Osmanlı dünyasında Ermeni ve Türk ailesinin birbirine çok benzerdir. Aslında, buna Rum-Ortodoks, Musevi aileler de eklenebilir.

Bu noktada Osmanlı toplumsal yapısında karşımıza çıkan “millet sistemi”ni ele almak gerekmektedir. Çünkü Müslim ve gayrimüslim gruplar arasında önemli yaşam farkı ve aile yapısında akrabalık ilişkilerinde derin ayrılıklar olduğu konusundaki yaygın kanaat önemlidir. Millet sistemi farklı dinden insanların evlilik ve akrabalık kurarak kaynaşmasına engeldir. Her halk kendi kampında yaşamıştır. Ama kültürel etkileşim ve hayatın temel kurumlarındaki ortaklık şaşılacak derecede yüksektir.

Osmanlı toplumunda gayrimüslimlerin bazı vergi mükellefiyetleri vardır. Değişik din mensuplarının ayrı kıyafet giymeleri de bu tip mükellefiyetlerdendir. Kılık kıyafet, ayrı mahallede oturma gibi zorunlulukları gayrimüslim gruplar da benimsemişlerdir. Onlar için de Müslümanlarla karışmama, dinini ve ananesini bu yolla devam ettirme gibi bir istek söz konusudur. Millet gerçekten de dini bir aidiyeti ifade etmektedir.

Osmanlı düzeninde birey doğduğu millet kompartımanının içinde Osmanlı cemaatinin ruhani, mali, idari otoritesine bağlı olarak yaşardı. Millete mensup olan kimse için bu aidiyet fertlere, aile, sülale ve cemaat içinde bir güvenlik verirdi. Kendi toplumsal grubu içinde kendi ananesi ve babadan erkek evlada geçen sözlü kültürü içinde yaşardı. Cemaat dışı evlilik hoş görülmezdi. XIX. yüzyıla dek pek az olmuştu. Bir Rum ile Ermenin evliliği bile gerilime neden olurdu. Ferdin doğumu, evliliği gibi ölümü, mirasın paylaşılması da cemaatin denetiminde ve cemaatin hukukuna göre biçimlenirdi. Ailenin korunması, parçalanmaması için tedbirlerin alınması da en çok dikkat edilen konuydu

Osmanlı ailesi mahallede yaşardı. Kapalı bir cemaatin yerleşme alanı olarak kendini gösterir. Mahallede, iklim ve coğrafi özelliklere göre biçimlenen bir fiziki doku vardır. Ancak asıl önemlisi mahallenin bir toplumsal ve kültürel birim olmasıdır. Mahalleler birbirini tanıyan ve birbirine kefil olan hanelerden oluşur. Bir sülale veya aşiretin mensuplarından da oluşabilir. Mahalle veya köy halkının birbirlerine yabancılaşmış sosyal veya hukuki yönden bağımsız hanelerden oluşmasını önler. Mahalle tıpkı aile gibi bir birimdir. Birey mahallesinin de bir üyesidir. Şehirlerde mahalleler, klasik dönemden itibaren Osmanlı idaresinin en alt idari birimleridir.

Geleneksel Osmanlı şehirlerinde mahalle; henüz sınıf ve statü farklarının biçimlendirmediği bir fiziki mekandır. Bir paşanın konağının karşısında bir ‘evkaf katibinin’ aşı boyalı küçük evi bulunabilir. Bu insanlar her gün karşılaşırlar, her şeye rağmen muhatap olurlar. XVIII. yüzyıl hatta XIX. yüzyıl başlarında büyük şehirlerde ve mahallelerde toplumsal sınıflanmaya göre biçimlenmiş belirgin bir mekân farklılaşması yoktur. XIX. yüzyılın ilk yarısına kadar mahallerde yönetici imamlardı. İmam padişah beratı ile tayin edilmekte olup, mülki ve beledi bir amir olan kadının mahalle düzeyindeki temsilcilerindendi.

Gayrimüslim mahallelerinde bu görev, ruhani reis ve cemaatin ‘kocabaşı’sına (tebaanın önde geleni) aitti. İmam, doğum, ölüm gibi nüfus kayıtlarını tutmakla görevliydi. Ancak bu görev daha çok Tanzimat’tan sonra yerine getirmiştir. Bir kimsenin herhangi bir mahalleye yerleşmesi için, mahallenin sakinlerinden birinin ve imamın kefaleti şarttır. İmam böylece zincirleme olarak birbirlerine kefil olan mahalle halkının hepsinin kefilidir. En önemli görevi mahalle sakinlerine isabet eden verginin dağıtım ve tahsilini yürütmektir. Bazı köylerde iki dini cemaat yan yana yaşıyorsa mutlaka mahalleleri ayrıdır. Arada görünmez bir duvar vardır. Bu beraberce paylaşılan ortamda cemaatin zengini fakiri bir aradadır ve cemaatin üyeleri birbirinden sorumludur. Her dinden Osmanlı tebaasının tabi olduğu toplumsal düzen budur. İnsanlar mahallenin gözü ve kulağını üstünde hissederler. Evlerin ince duvarları, dışarısının duyamayacağı sesle konuşmayı gerektirir. Hane halkı, mahalle halkına göre yaşar.

Mahalle ve köyün yönetiminde söz sahibi olan imam ve papazın maaşının mevcut vakıf gelirlerinden verilmesi ve bunların kayıt usullerinin suiistimale müsait olması nedeniyle, XIX. yüzyılda muhtarlıklar kurulmuştur. Muhtarlar bölgelerinin asayişinden de sorumludurlar. Mahallerinde geçici olarak oturanların izin belgelerinin sona erip ermediğini kontrol eder. Mahalleye yerleşmek için gelenler olduğu zaman kimliklerini belirler. Kendilerine kefil olanlarla birlikte deftere kaydederdi. Muhtar zincirleme olarak bütün mahallenin kefilidir. İmam da muhtara kefil olmaktadır.

Osmanlı ailesi mahalle ile organik bir bağ içindedir. Doğum, evlenme, ölüm mahalleyi ortaklaşa ilgilendiren ve dayanışmaya sevk eden olaylardır. Doğumun, evliliğin, ölümün şahidi mahalle halkıdır. Hayatın bu üç safhası Osmanlı sayede meşrulaşır. Çocuk mahalleli tarafından kutsanır. ‘Al’ denen cinin lohusayı basması halinde, mahalleli dua eder. Lohusa evini bütün mahalle ziyaret eder. Lohusa hamamı bir mahalle ritüelidir. Çocuk bütün mahalleli arasında büyür. Anonim hitap biçimleri olan ‘amca’, ‘teyze’, ‘abla’ ve ‘ağabey’ ile mahalle halkı ile çocuk arasında yakınlaştırıcı ilişkiler kurulur