Kırklareli’de en çok önem verilen konulardan biri de aile birliği. Ailenin temelini oluşturan pek çok etkenin yanı sıra, aile prensipleri de bireylerin bir arada kalmasını sağlıyor. Aile, temel prensibi dâhilinde düşünüldüğünde, tıpkı din ve mülkiyet gibi sürekli bir kurumdur. Ancak yine diğer ikisinde olduğu gibi onun biçiminde de önemli değişiklikler meydana gelir. Bu üç kuruma verilen temel biçimler birbirlerinden hiç de bağımsız değildir ve bütünlükleri içinde her sosyal örgütün temel özelliklerinden biri olarak karşımıza çıkar.

Burada, en genel bir bakış açısıyla önce birbirine zıt iki tip olan istikrarsız aile ile ataerkil aileyi, sonrasında ara bir tip olan kök aileyi ayırt edebiliriz. Birinci tip olan ataerkil aileler Doğu'daki çobanlarda, Rus köylülerinde ve Orta Avrupa bölgesi Slavlarında görülür. Buralarda baba, evli erkek çocuklarını gözünün önünden ayırmaz ve bütün çocuklarının üzerinde oldukça geniş bir otoriteye sahiptir. Birtakım taşınır nesneler dışında hiçbir mülk aile üyeleri arasında bölünmez. Baba bütün çalışmayı yönetir ve ailenin günlük ihtiyaçları dışında kalan ürünleri tasarruf olarak biriktirir. Göçebe çobanlarda bu birlik babanın hayatı boyunca devam eder. Yerleşik çiftçilerde, ocağın kapasitesi çiftlerin verimliliğiyle orantılı olmadığında evlenen oğul ya kasabaya yerleşir ya da bölge dışına göç eder. Burada elde toprak bulunması ya da bulunmaması etkilidir.

Bu durumda baba, tasarrufun ve ortak çalışmanın yardımıyla yeni yerleşimin kurulması veya yuvadan göçen çocuklara gelir sağlanması süreçlerini yönetir. Aynı şekilde, ailede yeni ataerkil otoriteyi uygulamakla yükümlü olan kişiyi de belirler. Genç evli çiftleri bağımsız yaşama arzusuna yönlendiren eğilim, göçmenlerde bu çiftlerin kendi kendilerine yetmelerine izin vermeyen hayatın aynı ihtiyaçlarıyla, yerleşik çiftçilerde mülkiyetin feodal düzenlemesiyle ve ayrıca, hepsinde, geleneğin üzerine bina edilmiş ahlaki etkilerle etkisiz hâle gelir. Zihinlerdeki bu düşüncenin kaynağı, akıldan ziyade imandan gelen sağlam dini inançlardadır.

Çalışmaların yönetiminde ve toplumsal geleneklerde, girişimciliği geliştirmekten ziyade kurulu düzene saygıyı korur. Bu ahlaki ve maddi baskı durumunda birlik, ailenin seçkin üyelerinin bağımsız bir konumda kaydedebildikleri gelişimi durdurur. İkinci tip olan istikrarsız aile, şimdilerde Batı dünyasının yeni sanayi rejimine tabi olan işçi topluluklarını etkiler. Bunun yanı sıra zengin sınıflarda da birtakım etkilerin, en başta da zorunlu paylaşımın etkisi altında yayılır. İki eşin birleşmesiyle kurulan aile, önce çocukların doğumuyla genişler. Daha sonra ebeveynleri ve akrabalarına karşı olan ödevlerinden sıyrılmış olan çocukların bekâr kalarak ya da yeni bir aile kurarak dışarıda yerleştikçe aile küçülür. Sonunda da ebeveynlerin ölümüyle ya da bu kişilerin erken ölümleri durumunda küçük çocukların dağılmalarıyla birlikte aile parçalanır.

Her çocuk baba evini terk ederken elde ettiği çeyizden dilediği gibi yararlanır ve her durumda, emeğinin ürünlerinden tamamen faydalanır. Okullarda verilen eğitimler, ebeveynlerin nasihatleri veya üst sınıfların örnekleri tarafından yayılan aklın erken yaşta kullanımı, yeni kuşağı inançlarının durumu doğrultusunda iyiye ya da kötüye götürür. Bu rejimde, evli ya da bekar olan ve yakınlarının ihtiyaçlarını karşılamak için akıldan başka bir şeye sahip olmayan birey, şayet seçkin yeteneklere sahipse hızla yüksek bir konuma ulaşır.

Buna karşılık, kimseden en ufak bir yardım isteyemeyen birey, şayet ahlaksız ve beceriksizse, daha da çabuk şekilde sefil bir duruma düşer. Ve böylece, aynı anda birçok ivedi servetle beraber, tarihin başka hiçbir döneminde rastlanmamış ve bugünlerde onun için sürekli yoksulluk kelimesini yaratmış olduğumuz bu özel sosyal durum oluşur.

Kök aile belirgin iki özelliğiyle diğer ikisinden üstündür: “Eksiksiz intikalin bilge geleneklerine dayalı vasiyet özgürlüğünün ebeveynlerin iradesine baskın çıktığı her yerde kendiliğinden gelişir; çeyizleriyle beraber uzaklarda servet peşine düşenler için bile önemli ve değerlidir. Ortak-vârisin erken ölümü durumunda, bu sonuncular parlak gelecek hayallerinden vazgeçmeye ve doğdukları eve dönerek burada oluşmuş olan boşluğu doldurmaya daima hazırdırlar. Bu rejim ataerkil hayatın geleneksel etkileri altında yerleşebilir. Ancak verimli olması dini özgürlük ve bireysel mülkiyetle mümkün olur. Bu rejim hem doğdukları koşullardan hoşnut olanları hem de maceracı girişimlerde bulunarak toplumsal hiyerarşide yüksek konumlara ulaşmayı arzulayanları tatmin eder. Bu çeşitli nedenlerle, baba otoritesini ile çocukların özgürlüklerini ve yeniliğe olan eğilim ile geleneklere saygıyı doğru bir ölçüde uzlaştırır”

Annenin adanmış bakanlığıyla desteklenen baba otoritesi, bütün toplumsal güçlerin en gereklisi ve en fazla meşruiyete sahip olanıdır. Aslına bakılacak olursa, bu güç hiç de sosyal hayatın temeli ve prensibi olan ve hem erkeğin hem kadının hem de çocuğun doğasından ortaya çıkan aile gibi bir sosyal kurum değildir. Daha geniş toplumların yokluğunda aile ve baba otoritesi kendilerine yeter. Aksine, fiziksel doğanın ve ahlaki düzenin en açık yasalarını ihlal etmedikçe hiçbir toplum, bu birinci dereceden kabul edilme ve güçten vazgeçemez. Sivil yasalar, çocuklara ebeveynler karşısında saygıyı ve itaati benimseterek ve baba otoritesini daha da fazla güçlendirerek kendilerini onurlandırırlar.