Kırklareli Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra öğrencilerle iletişimimi kopartmamayı tercih ettim. İnsan her yaşta öğrenmeyi sürdüren bir varlık olduğu için, bende bu etkileşimden ayrı kalmak istemedim. Eğitimle ilgili araştırmalarımı da öğrencilerle beraber yürütüyorum. Bir okulun öğrencilerine dışarıdan bakıldığında yekpare bir parça gibi görülebilir. Ancak öğrenciler, kendi içlerinde çeşitli etmenlere dayanarak farklılaşırlar. Bu farklılaşma toplumsal kökenlerine göre sınıf, statü, ırk, din etmenlerine göre bir ayrışmayı doğurabileceği gibi öğrencilerin alt-kültürlerine dayalı klikler şeklinde de gerçekleşebilir. Lise öğrencileri okulda yaşadıkları sorunları sıralarken birinci sıraya arkadaşlarıyla ilişkilerini yerleştirmektedir. Özellikle ortaöğretim düzeyinde öğrencilerin üç tür gruplaşma oluşturdukları görülmektedir: Samimi ve yakın arkadaşlık, klikler ve gruplar. Ergenlik döneminde seçilen yakın arkadaşlar genelde aynı cinstendir.

Hemen sonrasında ise karşı cinsten arkadaşlıklar artmaktadır, ancak kısa sürelidir. Yakın arkadaşı olan öğrencilerin toplumsal uyumu daha güçlüdür. Öğrenciler daha fazla kendi toplumsal kökenlerinden gelen arkadaşlarıyla samimi olurlar. Klikler, en az üç kişiden oluşan ve yüz yüze samimi ilişkinin kurulduğu toplumsal gruptur. Kliklerde düşünce ve davranışlarda benzerlik görülür. Ortak beğenilere sahip olmak onları diğerlerinden ayıran özelliktir. Genelde 14 yaşından itibaren yaşanan bir gruplaşma şeklidir. Kız öğrencilerin klikleri daha içe kapalıdır ve içine dahil olmak daha zordur. Erkek öğrencilerin kliklerine dahil olmak daha kolaydır ve spor gibi faaliyetlerde başarılı olmak etken olabilmektedir. Üst toplumsal sınıflardan gelen klikler spor, konser, sinema gibi faaliyetlerde bir araya gelirken alt sınıflardan gelenler evlerde, kafelerde, okul bahçelerinde bir araya gelirler.

Sanayileşmenin toplumsal sonuçlarının yaygın olarak görüldüğü 19. yüzyıldan itibaren sanayinin gerektirdiği emek gücünün yetiştirilmesi için eğitim kurumlarının geliştirilmesi amaçlandı. Mesleki uzmanlaşma, kitlesel üretim, sanayide otomasyon gibi ekonomik ilerlemenin her gelişim evresinde eğitim kurumları yeni ihtiyaçlara göre yeniden yapılandırıldı. Modern siyasetin ve ekonominin küreselleşmesi, okullaşmanın ve okul sistemlerinin de küresel çapta yaygınlaşması anlamına geliyordu. Bütün ulus devletler küresel rekabette yer almak için okul sistemlerini yeni ihtiyaçlara göre yapılandırmak amacıyla büyük bütçeler ayırmak, yatırımlar yapmak ve okul reformlarını hayata geçirmek zorunda kaldılar.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra okul reformları daha planlı hale geldi ve tekniği geliştirildi. Okulların reform edilmesi, “iç okul reformu” ve “dış okul reformu” olarak ele alınmaya başlandı. İç okul reformları müfredatın, ders programlarının, okul yapısının düzenlenmesi gibi reformları içerir. Dış okul reformları daha karmaşıktır ve okul kuruluş sistemlerini ele alır. 19. yüzyıl okul reformları daha çok iç okul reformları şeklinde gerçekleşirken 1940’lı yıllardan sonra dış okul reformları daha fazla önem kazanmıştır. Elbette bu iki alan birbirinden bağımsız değildir ve iç alandaki reformlar diğer alanı da etkiler. Örneğin okulun demokratik modele göre düzenlenmesi dış okul reformu olmakla birlikte sınıf düzenini de etkilediği için iç okul reformunu gerektirecektir.

Okullarda içinde yaşanılan toplum ve zamana göre reform yapılması, iki önemli sorunun cevaplandırılmasını gerektirir. Birincisi eğitimin toplumun devamlılığını ve bütünlüğünü sağlama işleviyle ilgilidir. Zira eğitim toplumsal değerleri, normları yeni nesillere aktararak toplumun hayatiyetini korur. Ancak aynı zamanda toplumun çağın yeniliklerine ve gerekliliklerine ayak uydurması gerekecektir. Şu durumda geleneksel değerler yeni toplumsal düzene aktarılırken bunların hangileri ve nasıl aktarılacaktır? İkinci soru ise bu aşamadan sonra eski değerler ile yeni değerlerin nasıl bir araya getirileceği ve nasıl bir senteze varılacağıyla ilgilidir. Çağdaş toplumlarda demokratlaşma ve endüstrileşme yeni olanı temsil etmektedir. Bu iki yeni değerin toplumun sürekliliğini sağlayan kültürel değerler korunurken okulu yeniden yapılandırarak eğitime nasıl dahil edileceği, reformların ana sorunsalı haline gelmiştir.

Endüstrileşme üretimin ekseriyetinin fabrikalarda yapıldığı bir ekonomik düzenlemeyi getirdi. Fabrikalarda ortaya çıkan işbölümü çeşitli alanlarda uzmanlaşmayı gerektiren profesyonel meslekleri edinmiş emek gücünü gerektirdi. Bu durumda okulların “öğretim” işlevi, mesleki bilginin öğretilmesi rolünü üstlendi. Ayrıca endüstrileşmenin ihtiyaç duyduğu yoğun emek gücü kadınları da işçi haline getirmiş ve ailenin yapısı ve işlevi değişime uğramıştı. Bunun sonucu olarak ailenin eğitici olma özelliği okul tarafından yerine getirilmeye başlandı.

Endüstrileşmenin okula yüklediği eğitim ve öğretim işlevi, ayrıca demokratik siyasal sistemin gerekleri doğrultusunda düzenlenmeliydi. Demokrasi, endüstrileşmenin dayandığı kapitalist ekonomik sistemin sebep olduğu toplumsal eşitsizliklere yönelik düzenlemeler yapmayı öngörüyordu. Buna göre, “herkesin mensup olduğu sosyal ve ekonomik menşeine bakılmaksızın, kabiliyetlerini en yüksek seviyede geliştirebilmesi konusunda uygun düşen eğitim ve öğretim hakkına sahip kılınması” gerekmektedir. Bu temel ilkeye dayanarak demokratik toplum düzenine özel okul kuruluş sistemi meydana gelmiştir