Geleneklerin insanların kültürlerini ve geçmişlerini korumak için önemli olduğunu düşünüyorum. Gelenekler, insanların birbirleriyle bağlantı kurmasına ve aidiyet duygusunu hissetmesine yardımcı olabilir. Ayrıca, gelenekler insanların hayatlarında anlam ve amaç bulmalarına da yardımcı olabilir.

Yeni nesille baktığımızda çoğu gelenek hakkında fikir sahibi değiller. Büyüklerinden gördüklerini yapıyorlar ama neden yaptıkları konusunda bir fikirleri ya da nedeni sorgulamak gibi bir gayeleri yok. Eski zamanlara göz attığımızda televizyonlarda oynayan ya da beyaz perdede vizyona giren filmlerde Türk kültürüne ve geleneklerine dair motiflere daha çok rastlıyorduk. Bugün baktığımızda Türk geleneklerine dair görebildiğimiz tek şey neredeyse sofra kültürü. Bu da aşırı uç boyutlarda gerici bir şey olarak yansıtılıyor.

Son günlerde sosyal medya üzerinde de gündem olan ve RTÜK’ten ceza alacak kadar ileriye giden dizilerden bir tanesinde tamda bu bahsettiğim nokta yansıtılıyor. Farklı kültürlerde büyümüş iki aile, inanç boyutları, değerleri ve geleneklere sahip çıkma açıları birbirinden çok farklı.

Ama dedim ya uç noktalarda… Artık bu kadarı da olmaz diyebileceğiniz bir konu kalmadı.

Geleneklerin korunması, bir kültürün veya toplumun kimliğinin ve mirasının devam etmesi için önemlidir. Gelenekler, bir toplumun tarihini, değerlerini, inançlarını, ritüellerini ve diğer kültürel özelliklerini yansıtır. Bu nedenle, bir kültürün gelenekleri, o kültürün varlığını ve sürekliliğini sürdürmesine yardımcı olur.

Geleneklerin korunması, geçmişten günümüze aktarılan kültürel değerlerin gelecek nesillere aktarılmasını sağlar. Bu nedenle, bir kültürün geleneklerinin korunması, o kültürün kimliğinin ve mirasının korunmasına yardımcı olur. Gelenekler, bir toplumun bütünleşmesine, ortak bir dil ve kültürel bağların oluşmasına ve toplumsal birliğin güçlenmesine de yardımcı olabilir.

Niyazi Berkeş, Türkiye'de Çağdaşlaşma adlı eserinde gelenekler hakkında “İkinci önemli nokta toplum içinde saygınlık kazanan muallimin, gelenek ve alışkanlıkların son güçlü bekçisi olan hoca karşısına konmuş olmasıdır.

Bu iki olayı, Meşrutiyet döneminin eğitim anlayışının ne olduğunu kavramak için hatırlamamız gerekir; terbiye, çocuğu çevresinin etkilerine karşıt yeni bir insan olarak yetiştirecektir! Öğretmenin görevi sadece okutmak ve ezberletmek, dayak atmak olmayacaktı.

Fikirce, ahlakça, sanat ve hareketlilik açısından yetişeceklerin örnek alacağı bir eğitimci olacaktı. Elişi, oyun, beden eğitimi, müzik, yürüyüş okullara ilk kez girmeye başladı.” ifadelerine yer verdi.