Kırklareli Üniversitesi öğrencileriyle yaptığımız toplantılarda günümüzde Parsons etkisini tartıştık. Bugün sizlere bu konu hakkında açıklama yapmak istiyorum. 1902-1979 yılları arasında yaşayan Talcott Parsons’ın kuramı, işlevselcilik, toplumu kendine ait işlevleri bulunan parçalardan oluşan bütünsel bir sistemdir diye kısaca tanımlanabilir. Her ne kadar açıklamaları genellikle modern, zengin Amerikan toplumunun bir ürünü olarak görülse de II. Dünya Savaşından sonraki yaklaşık 20-30 yıl boyunca, başta İngilizce konuşulan ülkeler olmakla birlikte dünya sosyolojisinde önemli etki yaratmıştır. Bu çerçevede aile, toplum için belirli işlevleri yerine getiren toplumsal bütünsel sistemin çok sayıda bileşenlerinden biri olarak ele alınmaktadır. Daha da önemlisi aile sistemi, tüm toplumsal sistemi ayakta tutmak anlamına gelen roller ve statüler ağına uygun olarak hareket eden/edecek olan bireylerden meydana gelmiştir.

Ailenin incelenmesi, aynı şekilde ailenin diğer üyelerinin rol beklentilerini, öznel eğilimlerini, referans gruplarını, durumlarının tanımlarını ve sistemin ayakta durma mekanizmalarını işin içine sokar. Böylece bazen aile içindeki bireysel/özel davranışları dikkate alan mikro işlevsel bir yaklaşım olarak da düşünülebilir. Bu çerçeve kullanıldığı zaman, aile bir yandan diğer toplumsal ajanlarla, yani okul, iş ortamı, pazar gibi, dışsal etkilere ve uzlaşmalara açıktır. Öte yandan ailenin içindeki diğer alt sistemlerle, yani karı-koca, kardeşler gibi, iç içe girmiş bir sistem olarak da dikkate alınmalıdır. Bu açıdan birey, kararlar alan etkin bir kişiden çok, roller ve statüler sistemiyle bağlı ve kendinden beklenen şekilde davranan bir kişi gibi algılanabilir.

Ayrıca aile bir değişim ajanı olmaktan çok sistemin devamlılığı açısından önemli fakat pasif bir öğedir. Yani yapının statik görünümünün önemi o kadar öne çıkar ki, değişim göz önüne alınmaz. Aile hem kendi içinde hem de sitem içinde sosyal sistemin korunmasında önemli fonksiyonları olan ve rolstatü toplamları bakımından en iyi konumlara sahip bireylerden ibaret olarak karşımıza çıkar. Bireyler ya yapının taleplerine yanıt vererek ya da yapının sınırı altında eyleme geçerek sitemin devamlılığına katkıda bulunurlar. İşlevselci yaklaşıma göre en yalın ifade ailenin evrensel bir kurum olduğu ve bu nedenle de bazı evrensel fonksiyonları yerine getirmesi gerektiği şeklindedir. Belli temel fonksiyonel ön gereklilikler vardır.

Eğer toplum devam edecekse, bu gereksinmelerin karşılanması gerekir. Aile kurumu bu fonksiyonları en iyi biçimde karşılar. Bu görüş, gelecekte, bu fonksiyonların en azından birkaçının ya da tümünün diğer kurumlar tarafından yerine getirilmesinin olası olduğunu ifade eder. Aile kurumu bazı evrensel ve zorunlu fonksiyonlarla içinden çıkılmaz bir biçimde bağlanmamıştır. Parsons tarafından gösterilen bu yaklaşım evrimci bir perspektife bağlıdır. Yani bu görüş, toplumların ve sosyal kurumların birbirlerinden farklılaşarak yapısal bir farklılaşma süreciyle evrim geçirdiğini ifade eder. Böylece modern toplumda iş evden ayrılmış olur. Bu durum da ailenin işlevlerinin aile ile toplum arasındaki ilişkiler gibi değişebileceğini ifade eder. Ancak bu aşamada belki de en önemli soru, toplumun beklentilerine uygun bireyleri yetiştirecek olduğu için vazgeçilmez bir kurum olan aile tüm işlevlerini kaybederek ortadan kalkabilir mi?

Ailedeki değişmelerin tipik örneğinin geleneksel geniş ailede görülen ekonomik üretimden, çağdaş ailenin soyutlanması olduğunu söyler Parsons. Aile grubunun ekonomik üretim birimi olmaktan çıkması durumunda ekonomik farklılaşmadan söz edilir. Yani ailenin sadece tarımsal faaliyetlerin dışına çıkması değil, imalat sanayii dışına da çıkması süreci gerçekleşmiştir. Ekonomik üretim artık büyük sanayinin unsuru haline gelmiştir. İkinci çok önemli nokta ailenin eğitimle ilgili sorumluluklarını transfer etmesi veya farklı/uzmanlaşmış toplumsal birimlerle paylaşmasıdır. Okullardan başka, eskiden ailenin yerine getirdiği birçok toplumsal hizmetler, arkadaşlık grupları, hastaneler, boş zaman grupları, kitle iletişim araçları... gibi birimler tarafından üstlenilmektedir.

Parsons’a bu değişimi şu karşılaştırmayla açıklar: Amerikan toplumu, ekonomik üretim, yönetim, dinsel etkinlik, toplumsallaştırma, boş zamanların değerlendirilmesi gibi işlevleri üstlenmiş geniş aile grubunu bağrında taşıyan arkaik toplumlarla büyük bir çelişki oluşturan farklılaşmış/uzmanlaşmış bir toplumdur.

Bu derecede uzmanlaşmanın toplumun insanlık dışılığa gitmesine yol açabilir mi düşüncesi Parsons’ın verdiği cevap şudur: Bir birim kendisini belirli işlevlerden soyutlarsa, koruduğu işlevleri daha iyi yerine getirir. Özellikle aile ve arkadaşlık grubu bireye duygusal destek verme konusunda uzmanlaşmıştır. Ailenin işlevleri azalsa da toplum ona her zaman olduğundan daha çok bağımlıdır.

Sonuç olarak Parsons’a göre aile, geleneksel olarak bu kuruma bağlı belirli işlevlerinin gerilemesi nedeniyle, yüksek düzeyde uzmanlaşmıştır; canlı bir birim olarak varlığını sürdürmektedir. Yani aile, türün devamı ve çocukların toplumla özdeşleşme işlevi dışında tamamen işlevsiz kalacaktır. Çünkü aile hem ekonomik üretime katılmaz hem de siyasi sistem bakımdan bir birim olarak kabul görmez. Buna karşılık mikro sosyolojik açıdan, aile, iki temel ve ortadan kaldırılamayacak işlevi yerine getirmektedir: İçine doğduğu toplumun bir gün üyesi olabilmek için çocukların ilk toplumsallaştırılması ve toplum içindeki yetişkinlerin istikrarı. Bu iki işlev birbirine bağlıdır.