Son yıllarda herkesin, evinde, işyerinde, kişisel eşyalarında, giyimindeki benzerliği hatta aynı oluşunu sizde fark ediyor musunuz?
Teknolojinin gelişmesiyle üretim fabrikasyon hale geldi.
Üretimin tek düze hale gelmesinden ziyade insanların istekleri de fabrikasyon hale geldi.
Moda, popülarite diye belirlenen şey insanların isteklerini şekillendirdi.
Günlük hayatta belki de en çok kullanılan şey çakmak onlar bile aynı.
Pahalısından ucuzuna hepsinin kendine göre belirlenmiş bir modeli var.
Önceden farklı tasarımlarda çakmaklar vardı.
Dedemin eski eşyaları arasında hatırları yad ederken daha önce hiç görmediğim bir çakmak gördüm.
Biraz araştırma yaptıktan sonra Muhtar Çakmağı olduğunu öğrendim.
Muhtar Çakmağının hikayesi olduğunu öğrendim ve neden Muhtar Çakmağı dediklerini öğrendim.
İsmet İnönü, Mustafa Kemal Atatürk'e; efendim huzurunuza çağıracağınız muhtarlara hediye olarak ne verilmesini uygun görürsünüz der ve onlar bu çakmakları hediye eder.
Köylerine dönen muhtarlara soran köylüler bu ne çakmağı dediklerinde muhtar çakmağı derler...
Köyün birine eski zamanda bir çakmak getirmişler, çakmak o kadar kıymetli ki, sağı-solu yakmaması, yanlış işlerde kullanmaması için güvenilir birine teslim etmek gerekiyormuş.
Köylüleri toplayıp bu ateş aletini kime verelim diye sormuşlar, köylüler de muhtarı salık vermiş, ihtiyaç duydukça alır, ateşimizi yakarız, demişler.
Muhtar çakmağı alınca -ateşin sahibi olarak- giderek saygınlığı artmış, etrafında dalkavuklar, yağcılar toplanmaya başlamış.
Saygı arttıkça muhtarın kibri de büyümüş.
Etrafından daha çok saygı, daha çok korku beklemeye başlamış. Ateşi kendine verenin köylüler olduğunu unutmuş.
Dalkavukların da tahrikleri ile ateşi baskı ve korkutmak için kullanmaya başlamış, kiminin evini, kiminin tarlasını yakmış.
Tarlalar sürülemez, evler yaşanamaz hale gelmiş. Muhtarın baskısından köylüler yavaş yavaş köyden ayrılmaya başlamışlar.
Ticaret durmuş, köye gelen çerçicilerin ayağı kesilmiş, çevre köyler gelişirken muhtarın köyü giderek gerilemiş.
Muhtarın köylülerinden biri kendileri gerilerken, çevre köylerin niçin geliştiğini merak edip çevre köylerden birine gitmiş.
Oradaki zenginliği, bağı bahçeyi görünce sormuş; “Sizde çakmak yok mu?”
Köylüler; “var” demişler,
“Peki sizin köy böyle nasıl gelişti, bağınız, bahçeniz yanmadan nasıl böyle kaldı, bizim köyde her şey tarumar oldu?”
Köylüler; “Yoksa siz çakmağı bir kişiye mi verdiniz?”
“Evet, muhtara verdik.”
“Eyvah! Büyük yanlış yapmışsınız, hiç çakmak bir kişiye verilir mi?”
“Siz öyle yapmadınız mı?”
“Hayır, biz öyle yapmadık, biz çakmağı bir kişiye verdik, çakmak taşını başka bir kişiye, benzinini başkasına verdik.
Ateş yakmak için üçünün bir araya gelmesi gerekiyor. Biri yanlış bir şey yapmaya kalksa, ötekiler izin vermiyor.”
“Desenize biz hepsini bir kişiye vermekle kendi kendimizi yakmışız...!"
Konu günümüzdeki benzerliklerden, hatıralardan açılmış olsa da asıl konu çakmağın hikayesinde anlatmak istenen.