Dün, Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladık.
Sağ olsunlar bugüne kadar beraber çalıştığımız pek çok protokol üyesi çiçekleri ve tebrik mesajlarıyla bizleri mutlu etti.
Bir işi iyi yaptığınızın kanıtı, unutulmamak ve hatırlanmaktır benim için.
Çalışmaya başladığım andan itibaren, o kadar yoğun programlar geçirdik ki.
Gün içerisinde üç-dört saat geçirdiğimiz programlardan bahsetmiyorum.
Daha kompleks, daha uzun süreli programlar basın mensuplarının hem çok sevdiği hem de en yorulduğu programlardan biridir.
Özellikle cumartesi günleri de basılan ve yayına çıkan gazete çalışanları için cumadan başlayan programlar adeta bir zulümdür.
Peki böyle günlerde biz nasıl hazırlanıyoruz?
Gelin yoğun programda çalışan bir gazetecinin gününü beraber inceleyelim:
Öncelikle tüm kameraları, videoları ve ses kayıt cihazlarının bataryalarını dolduruyor, yedeklerini de şarja takıyoruz.
Aynı zamanda yanımızda götüreceğimiz taşınabilir şarj cihazlarının da dolumunu yapıyoruz. Gün içindeki ilk işimiz ertesi gün çıkacak gazete için hazırlığa başlamak. Ki bunun için standart iş başlangıç saatimizin yaklaşık 2-3 saat öncesinde oturuyoruz masamıza.
Günlük gazeteyi bitirdikten sonra kısa bir toplantı yaparak program detaylarını inceliyoruz. Hangi program hangi saatte yapılacak, kim nerede bulunacak gibi soruların cevaplarını buluyoruz.
Eğer program içerisinde ekstra önem verilecek bir durum varsa, başkanın konuşması gibi, bu olay esnasında hangi açılardan fotoğraflar çekileceği, videonun nasıl kurgulanacağı üzerine fikir alışverişi yapıyoruz.
Programlar hatta daha özel olarak festival programları genelde akşam altı civarında başlar. Standartta işimizin dört gibi bittiğini düşünürsek, ki bu saat daha ileriye de gidebiliyor, programa kadar iki saatlik bir dinlenme süremiz oluyor.
Bu süre uzun mesainin dinlenmesi ve yemek üzerine geçiyor. Program esnasında lazım olabilecek her türlü cihazı çantamıza doldurup yola çıkıyoruz.
Tabii o iki saatlik arada yemek yiyebildiysek şanslıyız.
Programın başlangıcından sonuna kadar, sıkılmadan, yorulmadan koşturuyoruz.
Başta sahne önünde basın için ayrılan alanda durmak eğlenceli gelse de işin aslında böyle olmadığını çok rahat bir şekilde söyleyebilirim size.
Bugüne kadar Kakava ve Kaynarca Su Festivali’nde olduğu gibi pek çok sanatçıyı çok yakından izleme hatta sohbet etme şansına nail oldum evet.
Fakat içlerinden herhangi birinin şarkısına kendimi veremedim bile. Program çıkışında haber yazmak için videoları ve ses kayıtlarını kurcalamasam hangi sanatçının hangi şarkıyı söylediğini bile hatırlamam.
Çünkü orada eğlenmek için yer almıyor, çalışmak için ter döküyoruz.
Bazen basın alanının hemen arkasındaki vatandaşlarımızla sohbet etme imkanımız oluyor. Bazı gençler keşke biz orada olsak ne güzel eğleniyorsunuz gibi şeyler söylüyor ama bizim için durum farklı tabii ki.
Programlar genelde gece yarısı 12-1 aralığında bitiyor. Biraz önce bahsettiğim festival programları için bir ertesi güne hazırlık yapıyoruz saat birden sonra. Her şey sil baştan yapılıyor. Ve kendiniz için ayırabildiğiniz vakit bir günde yaklaşık üç saat oluyor. Bir de festivallerde yaşanan farklı sıkıntılar var. Buradan da bu isteğimizi dile getirmiş olalım:
Sahne önünde basın alanı yapılmalı. Bu yapılıyor tabii fakat basın dışında herkes bu alana girerse bunun bir amacı kalmaz.
Gerekirse akreditasyon kartı gerekirse de basın kartıyla giriş yapılmalı bu alanlara. Basın mensubu, gazetesinde ya da sosyal medyada yer alabilecek en güzel kareyi yakalamaya çalışır. Ki bu yalnızca kendisi için değil, festivalin yürütücülüğünü yapan kurumlar için de önemlidir.
Eğer vatandaşlar da bu alana girerse, bizim işimiz sekteye uğrar. Yapabildiğimizin en iyisini yapmaya çalışıyoruz fakat sizlerin de bu konuda bize destek olması gerekiyor. Son olarak;
Omuz omuza çalıştığım mesai arkadaşlarım başta olmak üzere tüm meslektaşlarımın Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyorum. Daha özgür ve daha rahat bir ortamda tekrar alın teri dökebilmek dileğiyle.