Televizyon toplum içerisinde kendine yer etmeye başlamışken, aslında toplumu da şekillendirmeye başladı.

Bilmem siz ne düşünürsünüz ama sanki senaristlerin önüne birkaç parça bilgi veriliyor da o çerçeveden çıkmamaları isteniyormuş gibi geliyor bana.

Her dizide aynı saçmalıklar.

Hani sürekli ‘aile yapımızı bozmaya çalışıyorlar’ diye tepki gören durumlar var ya özellikle internet üzerindeki yayın sağlayıcılarda heh işte onlardan çok daha kötüsü bizim kendi ekranlarımızda var.

Kızının elini yanmakta olan ocağa basan mı istersin, eşini hem hizmetliyle hem de eşinin arkadaşıyla aldatan mı istersin, evden geceleri kaçıp kaçıp mekanlarda takılan mı istersin, sırf para uğruna zengin patronunu ayartmaya çalışan mı istersin…

Hepsi birbirinin aynısı.

Mesela televizyonda bir yaz yapımı izlemiş olmanız aslında tüm dizileri izlemiş olduğunuz anlamına geliyor artık.

Diziler birbirinin aynısı gerçekten. Belki ufak tefek değişiklikler ama final de verilen mesaj da aynı.

Özellikle şu zengin patronla sevgili olan genç kızlarımız…

İnsan sinirlenemiyor da artık gülüp geçiyor cidden.

Zaten olay hep şöyle gerçekleşiyor:

Genç ve başarılı bir kadın, gerçekten hakkıyla girdiği bir şirkette neden o çok yakışıklı, kaslı ve zengin ‘ceo’ ile yakınlaşmak zorunda?

Yeni nesle verdiğimiz mesaj bu mu gerçekten? Diğer dizilerdeki olaylarla bozulan aile yapımız bunlarla bozulmuyor mu yani?

Gerçekten genç kızlarımızın yapmasını istediğimiz şey bu mu?

Ya da diğer programlar…

Hem evlilik programları hem yemek programları, yarışmalar… Bunlar bizim dengemizle oynamıyor mu?

Bir şeyi ne kadar sık görürseniz o kadar aşina hale gelirsiniz.

Yarışmalar da sürekli bizi bir kaosa sürüklüyor zaten. Hatta Banu Avar’ın çok sevdiğim bir yazısı var ki sizinle de bir kısmını paylaşmak isterim.

Yarın da tekrar aynı konuda konuşmak üzere hoşça kalın.

“Dünyada onlarca milyon kişi interaktif tv oyunları izliyor…

Son 10 yılda ekranlara damga vuran “Reality Show”lar aslında toplumda ‘algı yönetimi’ sağlıyor. Survivor 1997’den beri ortalığı kasıp kavuruyor. Fikir İngiliz Charlie Parsons’a ait… Şimdi İngiltere’nin en zengin medya figürlerinden biri. Hayat arkadaşı ve ortağı Lord Vahid Ali.

Lord Ali İngiltere İşçi Partisi’nde ve Lordlar Kamarası mensubu. Gay hakları konusundaki çıkışlarıyla ünlü, medya devi Rupert Murdoch’un kızıyla ortak, İngiltere’nin multimilyarder medya baronu. Lordlar Kamarası’nda bir dönem Tony Blair’in temsilcisi oldu.

Survivor’ın ana fikri: ‘Hayatta kalmanın tek şartı var: Kazanmak isteyen her şeyi yapar, herkesi harcar!’ dır. Bu kapitalizmin de ana kuralıdır. Kapitalizm orman kanunudur. Güçlü olan öbürlerini yok eder. Kural budur! Bunun için ekonomiyi, siyasi mekanizmaları, silahlı gücü, bilimi ve medyayı kullanır. Soğuk savaş döneminde propaganda araçlarının, ve medyanın kullanımını konu alan binlerce çalışma vardır. Amerikalı bilim adamları ‘yeni dünya düzenine’ geçmek için, işgal kadar ‘kültürel üstünlük yaymanın farz olduğunu’ söylemişlerdir. Buna göre ‘uluslar arası piyasalar genişleyecek, ideolojik taarruz buna eşlik edecektir’.. İdeolojik taarruz!

İdeolojik taarruzun en önemli araçları eğitim ve medyadır. Medyanın en etkili dalı görsel olandır. Görsel medyanın toplum şekillendirmesinde önemli rolü vardır.. Algı değişimini en kolay yoldan sinema ve tv yapmaktadır. Algı yönetimi, ‘görünmez’ bir süreçtir ve ideolojik taarruzun en önemli ilkesidir. Toplumlara çeşitli ‘tipolojiler’ dayatılır ve medya vasıtasıyla o tiplemelerle oynanır.

… “