Yaklaşık on aydır içinden kendi başıma çıkamayacağım şeyler yaşıyorum. Gerek sosyal yaşamımda gerek iş hayatımda türlü sorunlar arka arkaya geliyor.

Bazıları beni gerçekten çok yoran şeylerdi.

Geçmiş zamanda konuştuğuma bakmayın. Çoğunu hala atlatamamış durumdayım.

Benim için yaşamın temel dinamikleri içerisinde hep bir kesinlik var. Fakat hayatta neredeyse hiçbir şey istediğim gibi gitmediği için genelde belirsizliklerle savaşıyorum.

Kendi davranışlarımın içinde hep beyaz ya da siyah yaşamaya çalışıyorum.

Bazı konularda tabii ki ortada durmak, dengeyi bulmak daha doğru ama bu ortada durma hali belirsizlik yarattığı zaman ben bu işin içinden çıkamıyorum.

Bir şeyin kötü bir şekilde sonlanması bile benim için belirsizlikten daha iyi gibi görünüyor genelde.

Bazı bireyler için belirsizliği ortaya çıkaran durumları hayal etmek bile zor olabilirken, diğerleri için belirsizlikle karşılaşmak daha kolay olabilir diyorlar. Ben sanırım ikinci kısımdayım.

Uzmanlar belirsizliğe karşı üç durum yaratılabileceğini öne sürüyor. Yapılan araştırmalarda çıkan sonuç şu şekilde:

“Belirsizlik yaratan durumu değiştiremeyeceğimizi kabul etmek, belirsizlik yaratan durumu görmezden gelmek ve inkar etmek bunlardan bazılarıdır.” (Yıldız Teknik Üniversitesi Öğrenci Araştırması)

Aynı araştırmada belirsizliğin aslında hayatımızın bir parçası olduğundan da bahsediliyor. Bu konuda da şu cümleler kullanılıyor: “Değiştiremeyeceğimiz durumları kabul ettiğimizde belirsizliğe karşı daha kabul edici olurken; belirsizliği görmezden gelerek inkar ettiğimizde işlevsiz birtakım düşünceleri, duyguları ve davranışları geliştirebilmekteyiz. İşte bu farkı belirleyen her birimizin belirsiz bir durum karşısında ne kadar tahammülü ya da tahammülsüzlüğünün olduğudur.

Örneğin, tüm dünya neredeyse 1 yılı aşkın süredir belirsizlikle karşı karşıyadır. Pandemi sebebiyle hayatımızda her gün yeni bir değişim olabiliyor ve ileride karşılaşacaklarımızı kestirmekte daha fazla güçlük çekiyoruz. Bu sebeple aklımızda bununla ilgili birçok soru olabilir; “Salgın ne zaman bitecek?”, “Okulumuza, işimize eskisi gibi devam edebilecek miyiz?”, “Eski hayatımıza ne zaman geri dönebileceğiz? ” Bu gibi sorulara cevap bulamıyor oluşumuza tahammül etmekte zorlanıyor olabiliriz.”

Fakat buradaki durumun az çok öngörülebilir olduğunu düşünüyorum ben.

Benim kafamı karıştıran asıl şey insan ilişkilerindeki belirsizlik.

Yani yaşamak, daha doğrusu rahat bir şekilde yaşamak için birilerine güvenmeli ve kendimi ona açabilmeliyim.

Fakat kime güveneceğim?

Hangi düzen içerisinde hangi cümlelerle hangi koşullarda kendimi açacağım?

İnsan olmak, insani ilişkiler içerisinde olmak zaten yeterince yorucu.

Bir de bunun üzerine bilinmezlik girince benim tüm tepkilerim değişiyor.

Bu konuda o kadar farklı düşüncelerim var ki.

Gerçekten belirsizliğin kendisine takılarak yaşamı kendime zindan ettiğim zamanlar oluyor. Sevdiğim insanların söyledikleri benim için yeterli olmuyor mesela.

Onların söyledikleri beni sadece telkin etmek içinmiş gibi geliyor. Doğruluk payına vs. hiç bakmıyorum.

Belirsizliğe karşı verdiğim tepkiyle hem cennetimi hem cehennemimi yaratıyorum sanki.

Oysa açık ve net olmak dünyanın en güzel şeylerinden biri. Keşke her birimiz kendimizi rahat bir şekilde ifade edebileceğimiz kadar sevildiğimiz ve güvendiğimiz ortamlarda olabilseydik.

Umarım bir gün ben de kendimi rahat hissettiğim ortamlarda olurum.

Daha doğrusu umarım bir gün ben de belirsizliğin hayatımın üzerinde yarattığı o büyük etkiyi kırabilirim.

Cehennemimi, cennete çevirmek için buna ihtiyacım var.

Sözlerimi bu günlük çok sevdiğim cümlelerle bitirmek istiyorum:

“Cenneti ve cehennemi arıyordum, dünyanın ve sonsuzluğun ötesinde.

Görkemli bir ses yankılandı göklerde:

Ne arıyorsun? Cennet de sendedir, cehennem de!”

Ömer Hayyam