Kırklareli’de gazetecilik yapmaya başladığım günden beri pek çok şey değişti. Bireyi ve toplumu kuşatan yapısıyla medya, özellikle 20. yüzyılın son dönemlerinden itibaren modern toplumun en başat kurumlarından biri hâline geldi. Dünyadaki milyarlarca insanın günlük hayatının önemli bir kısmını medya işgal ediyor. Başta sosyal medya başta olmak üzere, iletişim araçları ile geçirilen zaman bir yana, hayatın kültürel, siyasal ve ekonomik diğer bütün alanlarında da medyanın tartışılmaz bir yeri var. Gündelik hayat deneyimlerimiz dışında, toplumun diğer kesimlerinde ve dünyada olup bitenler hakkındaki bilgileri ve haberleri ancak medya aracılığı ile edinebiliyoruz.
Hatta gündelik hayatımızda neyin doğru, neyin yanlış, neyin normal neyin anormal, neyin gerçek neyin hayal olduğu gibi temel anlam sistemimizin oluşmasında dahi önemli bir payı vardır. Demokratik toplumların vazgeçilmezi olan kamuoyunun doğru ve tarafsız haber alma özgürlüğünün teminatı olan dördüncü kuvvet medya, diğer toplumsal kurumlardan önemli bir yönüyle ayrılır. Medya ekonomiyi etkilemek ve yönlendirmekle kalmaz, aynı zamanda ekonomik bir aktör olarak pazarda yer alır. Kamusal alanın önemli bir aktörü olarak medya toplumsallaşma aktörleri içindeki rolünü her geçen gün artırmakta, aile, arkadaş çevresi, okul gibi diğer toplumsallaşma aracılarından da rol çalmaktadır.
Sadece “kitlesel” bir araç olması ve kamusal bir görev üstlenmesi bile medyayı, başta sosyologlar olmak üzere, bilim adamlarının üzerinde çalışmaları için yeterli bir sebeptir. Önce yazılı basın olmak üzere medya, günlük hayatın önemli bir aktörü olmasından sonra sosyal bilimcilerin üzerinde düşünmeye ve araştırmaya başladıkları bir olgu olarak karşımıza çıkmıştır. Sosyologların cevabını bulmak istediği soru: “Bir toplumsallaşma aracısı olarak medya, bireyin topluma katılması ve içinde bulunduğu toplumun aktif bir parçası olarak gündelik eylemlerini, yönelimlerini, tercihlerini etkilemekte midir?” olmuştur. İletişim ve enformasyon teknolojilerinde son yüzyıllık sürede yaşanan gelişmeler küreselleşme sürecinde iletişime küresel bir boyut kazandıran medya teknolojileri sürecinde, toplumsal denetimin olduğu kadar, toplumsal değişmenin de en önemli araçlarından biri hâline gelmiştir.
Medya, hem sermayenin, hem de iktidarın yeniden üretilmesinde önemli bir belirleyicilik rolü üstlenebilmektedir. Modern kitle iletişim kurumlarının toplumsal ve ekonomik hayattaki öneminin artması, medyanın daha fazla denetim alanına alınmasına ve sorgulanmasına neden olmuştur. Ayrıca medya teknolojisinin gelişmesi teorik tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Düne kadar kesin gözüyle bakılan kimi görüşler değişmekte ve araştırmacıların önüne yeni sorular koymaktadır.
Medyayı ve etkilerini anlamak için sadece medya çalışmaları yetersiz kalmakta, kültürel çalışmalar, kadın çalışmaları, pazar araştırmaları, siyaset araştırmaları, sinema televizyon, gazetecilik ve medya sosyolojisi gibi daha disiplinlerarası ve kapsamlı çalışmalar yapma gereği ortaya çıkmaktadır.
Araştırmacıların kafa yorduğu ve cevap aradığı bazı soruları şu şekilde özetleyebiliriz. Medya içerikleri nasıl belirleniyor? Medyada tekelleşme var mıdır? Medya içeriklerinde ne tür anlamlar hâkimdir? Medya kime hizmet ediyor? Medya ile siyasi iktidar veya devlet arasındaki ilişki nasıldır? Bireylerin medyada etkilenme düzeyleri ne kadardır? Geleneksel medya ve yeni medyalar arasında nasıl bir benzerlik ve farklılık vardır? Şüphesiz bu soruların sayısı daha da artırılabilir. Ama sadece örnek olarak verdiğimiz bu sorular bile, medyanın sosyal bilimciler başta olmak üzere, bilim adamlarının üzerinde çalışmalarının gerekli olduğunu göstermesi bakımından yeterli sebeplerdir.
Kitle iletişim araçları konusunda ilk bakışta egemen görüş, bu araçların üstün güç ve yeteneklere sahip olduğu yönündedir. Özellikle bu alanda çalışmaya başlayanlar, kitle iletişim araçların önem ve etkisinin büyüklüğünü savunarak işe girişirler. Ancak konuya yoğunlaştıkça ve anlamaya başladıkça, medyanın önem ve etkisinin tahminlerden daha küçük olduğunu anlarlar. Bu da iletişim araştırmacılarında bir hayal kırıklığı yaratır. Ancak buradaki hayal kırıklığının nedeni, medyanın toplumsal hayattaki önemsizliğinden değil, bu araç ve tekniklere atfedilen niteliklerin ve özel statünün sağlam bir biçimde elde edilememiş olmasındandır.
20. yüzyıl kitle iletişimin ilk çağı olarak adlandırılmıştır. Medya kuruluşlarının örgütsel yapısı, teknolojisi ve faaliyetlerinde çok önemli değişiklikler olmasına rağmen, siyasi ve toplumsal fonksiyonlarına ilişkin tartışmalarda çok fazla değişiklik olmamıştır. Medya küresel ölçekte ticarileşme ve tekelleşme eğilimindedir. 1980’lerden sonra tüm dünyayı etkisi altına alan neo-liberal politikalar ortaya çıkmaya başlamıştır. Ulus devletlerin sınırları zayıflamış, gümrük duvarları kalkmış, uluslararası sermaye hareketleri ve şirketler dünyanın her bir köşesini alternatif pazarlar hâline getirmeye başlamıştır. Kitle iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, medya sektöründeki mal ve hizmetlerin çeşitlenmesine ve daha fazla miktarda üretilmesine imkân sağlamıştır. Medya bireysel ihtiyaçlar kadar, ekonomik (reel) sektör, kamu (devlet) sektörü ve sivil toplum (üçüncü) sektörün ihtiyaçları doğrultusunda da hizmet üretmektedir