Kırklareli’ye dair en sevdiğim şeylerden biri kadınların her alanda daha görünür olması. Malum pandemi dönemi özellikle biz sosyologlar için kadının yerini saptayabilmek açısından oldukça önemliydi.

İnsanevladı, varoluşundan bu yana bireysel olarak üstesinden gelemeyeceği ihtiyaçlarından ötürü, topluluklar inşa etmiştir. Belli sayıda insanlardan oluşan bu topluluklar, belirli görev ve sorumluluklar temelinde ayrışmış insanların, topluluk çıkarına farklı görev ve sorumlulukları yerine getirmesi ile ayakta kalır. Bu bağlamda işbölümü, topluluğun devamlılığını sağlayan işlerin, yine o topluluk tarafından belirli kıstaslarca tanımlanıp bölünmesine ve her bir işin kendine has uzmanlıkta bireylerce yapılmasına dayanan örgütlenmedir.

İşbölümü örgütlenmesi tarihsel süreçte farklılık gösterir. Örneğin avcılık-toplayıcılık evresinde görülen işbölümü, birincil ihtiyaçların karşılanması esasına istinaden doğuştan kazanılan yetilere de dayanarak, özellikle cinsiyet ayrımı ile şekillenen basit işbölümüdür ve kendiliğinden olarak gerçekleşmiştir. Besin üretici topluluklar devresinin başlangıcında yine cinsiyet ayrımına dayalı basit ( işbölümü geçerlidir. Erkekler avlanmakla ve savaşmakla, kadınlar ev işleriyle uğraşmaktadırlar. Diğer bir ifadeyle, cinsiyetler temelinde ayrışan bu işbölümü, içine doğduğu ve varlığını sürdürdüğü toplumun, değer ve normlarınca kalıplaşmış ve “mitlerle-masallarla-efsanelerle” günümüz toplumlarına aktarılmıştır.

Marx ve Engels’e göre işbölümü geliştikçe özel mülkiyet ve beraberinde yabancılaşma da gelişir ve genişler. Smith’in Ulusların Zenginliği’nin beşinci kitabında, daha önce zenginliğin ve refahın anahtarı olarak övdüğü işbölümünü yapılan işi basitleştirdiğinden ve monotonlaştırdığından bahisle yermesine benzer bir değerlendirme Marx’ta da görülür. O’na göre işbölümü emeğin verimliliğini ve toplumun zenginliğini arttırırken, insanı mekanik bir varlık durumuna düşürecektir

Bu anlamda özel mülkiyet ve para mekanizmasının devreye girmesi, beraberinde yabancılaşma ve kitschleşme vb. gibi sosyal marjinalizasyon sürecini getirmiştir. Bu süreçten en kuvvetli nasibini alan kesim kadınlar olmuştur. Özellikle de sanayi ve sanayi sonrası toplumlarda, kadınların sosyal marjinalizasyon süreçlerinde ev içi işlere yapısal olarak itildiği söylenebilir.

Durkheim’a göre “bu çalışmanın yapılmasına yol açan sorun; birey kişiliği ile toplumsal dayanışma arasındaki bağ ve ilişkilerin saptanması konusudur. Durkheim için işbölümü toplulukları bir arada tutan mekanizmadır. Bu mekanizmada kadın, çoğu zaman tamamlayıcı-yardımcı konumda rol almıştır.

Karl Marx için mallar, kar amacıyla üretilen ve insan ihtiyacını karşılama özelliğine sahip olan nesnelerdir. Mallar insan ihtiyaçlarını iki şekilde karşılayabilir: Doğrudan tüketim malları şeklinde veya dolaylı olarak yatırım malları (üretim araçları) seklinde. Kullanım değeri (fayda), bütün servetin özünü oluşturur. Kullanım değeri olmazsa değişim değeri olamaz. Kullanım değerine ilave olarak, malların bir de değişim değeri vardır. Değişim değerine kısaca değer denir. Demek ki bir malın kullanım değeri her malın özünde mevcuttur. Ancak her malın değişim değeri olmayabilir. Örneğin kadının görünmeyen ev içi emeğinin değişim değeri yoktur. Kadınların yapmış olduğu ev içi işlerin piyasa sirkülâsyonunda maddi anlamda bir karşılığı yoktur.

ÜİK’in açıklamasına göre, Şubat 2020 itibariyle Türkiye’de 15 ve yukarısında yaştaki nüfus sayısı 62 milyon 119 bindir. Bu nüfusun yarısından fazlası işgücüne dâhil değildir. (Yani 31 milyon 137 bin kişi.) Bu da nüfusun yüzde 50,1’ine karşılık gelir. Dolayısıyla istihdamdaki oran ise yüzde 43,1’dir. Bu anlamda işgücüne dâhil olmayan nüfusun yüzde 36’sı ev işleriyle meşguldür. Yani bu oran içinde yer alan 11 milyon 222 bin kişinin tamamı kadındır. Yukardaki tabloda görüldüğü üzere, ev ileriyle meşgul olan kişilerin tamamı kadındır. Bu anlamda Türkiye toplumunda kadının çalışma algısı, ev işleri çerçevesinde kalıplaşmıştır.

Modern öncesi dönemde yapılan işlerin değeri ortak bir havuzda toplanırdı. Çünkü avlanan veya toplanan malların bir değişim değeri yoktur. Elde edilen mallar günün sonunda hep birlikte tüketilir. Örneğin günümüzün pek çok kırsal kesiminde de halen bu anlayışın izlerini sürmek mümkündür. Para biriminin yerine takas mekanizmasının kullanıldığı kırsal topluluklarda, bireyler sabah ezanı ile birlikte iş sahasına çıkar ve akşam karanlığı ile evine çekilir, eteklerindeki malları ortaklaşa tüketirlerdi. Tabii ki pek çok kadın yine ev içi işlerle uğraşmaktadır. Fakat bu işbölümü, modern topluluklar dediğimiz günümüz toplumundaki işbölümünden farklıdır. Bunun en belirgin özelliği, kadınların kırsal alanda yaptıkları işlerin emek görünürlüğü kuvvetli olmasıdır. Fakat günümüz sanayi toplumlarında kadınların emeği görünür değildir. Bunun en temel sebebi, günümüz dünyasında ilişkilerin para temelinde işlemesidir. Bir diğer ifade ile günümüz toplumlarında harcanan emek, karşılığını meta olarak bulmuyorsa yani üretilen emek-ürün piyasada değişim değeri bulamıyorsa görünürlük kazanmamaktadır.