Kırklareli Üniversitesi’nde eğitim görürken nedensellik üzerine çok çalışma yaptık. İnsanlar gündelik hayatta nasıl ve ne zaman sebep sonuç ilişkisi arar? İnsan yaşadığı tecrübeleri kendine açıklamak ihtiyacındadır. Dünyasına, çevresine, olup bitene bir anlam vermek zorundadır çünkü ancak bu yolla dünyaya uyum sağlayabilir.
Bu uyum vasıtasıyla yaşadığı dünyada eyleme geçebilir, hareket edebilir. Kendinize hiçbir şeyi açıklamadığınız bir yaşantıyı düşünün! Anlam veremediğiniz hareketleri, eylemleri yapmaya devam edebilir misiniz? Devam etseniz bile bir müddet sonra kendinizi bir boşlukta hisseder ve psikolojik bir gerginliğe girersiniz, kendinize niye, neden, nereye kadar sorularını sormaya ve sorduğunuz sorulara cevap bulamadıkça da bunalmaya başlarsınız. Depresyonun altında yatan da budur. Açıklayabilmek son derece önemlidir çünkü bu sayede karşımızdaki insanın ne zaman bizim düşündüğümüz yönde davranacağını aşağı yukarı doğru bir şekilde kestirebilmekteyiz.
Çevremizde olan biteni kestirebilmek, tahmin edebilmek bizim onu bir ölçüde anlayabilmemizi dolayısıyla da kontrol altında tutabilmemizi sağlar. İnsanlar deprem, sel, fırtına gibi doğa olayları için, kızgınlık, öfke, sahtekârlık gibi insan davranışları için açıklamalar getirir. Genelde bu açıklamalar nedensel açıklamalardır ve belli şartlara belli nedensel bir rol atfedilir. Sebep sonuç ilişkisine ait bilişsel sistem de buna kısaca nedensellik denir. Bu sistem sayesinde iki nesne veya iki olay arasındaki ilişkiyi bir sebep-sonuç ilişkisi içersinde algılarız.
Dersten kaldıysanız sebebi hocanın anlayışsızlığıdır, ekonominin baş aşağı gitmesinin sebebi üçkâğıtçılardır gibi. 1950’li yılların sonu ile 1960’lı yılların başında o zamana kadar psikolojide baskın olan davranışçı ve psikodinamik teoriler ve açıklamalardan sosyal bilişsel psikolojiye kayış başlamıştı Dolayısıyla bunun bir neticesi olarak psikolojinin inceleme başlıklarında da değişiklikler ortaya çıktı. Bu başlıklardan biri de nedensel atıf teorisiydi.
O döneme kadar insanların çevrelerine edilgen bir şekilde tepki bulunduğu fikri (davranışçı düşünce), ya da emosyonel tepkilerinin acıması altında olduğu düşüncesi (psikodinamik düşünce) baskındı ve psikolojik bilgiyi şekillendiriyordu. Ama özellikle 1960’larla birlikte sosyal bilişsel yaklaşımlar sosyal psikolojinin insana dair açıklamalarını karıştırıp harmanladı: bireyi edilgen olmak yerine tam tersine sosyal dünyası içinde bizzat etkin, rasyonel düşünen birey şeklinde tarif etti. Sosyal bilişsel yaklaşımın bireyi fiilen düşünen ve fiilen yapan şeklindeki bu tasarımı nedensel teorinin temel taşı oldu.
Fritz Heider modern nedensel atıf araştırmalarının kurucu kişisidir. Avusturya – Macaristan İmparatorluğunda doğmuş, 1. Dünya Savaşından hemen sonra doktorasını vermiş, 2. Dünya Savaşı sırasında Amerika’ya göçmüş; özelleşmemiş, ayrışmamış eski ve artık kaybolmuş olan akademik bir dünyanın son üyelerindendi. The Psychology of Interpersonal Relations adlı meşhur kitabı teorilerinin kutsal kitabı sayılır. Bugün bu alanda çalışan araştırmacı ve teorisyenler halen onun etkisi altındadır. Keşif niteliği taşıyan görüşlerini, bugünün psikologlarının tersine, yüzlerce deney sonucuna veya teknik dile dayandırmıyordu. Kaynakçası felsefe ve edebiyat ile doluydu.
Heider çağdaşlarının tersine sağduyusal psikolojiyi ya da naif bir psikolojiyi savundu. Heider’a göre, profesyonel psikologlar psikolojiyi her anlamda, sıradan insanların psikolojik kavramları üzerine inşa etmelidir. İnsanların naif, sağduyuya dayanan psikolojik teorilerini önemsemek gerekir. Neye inanırlarsa inansınlar, ister yıldız falına ister kadere, isterse cinlere inansınlar insanların beklentileri, Heider’in düşüncesine göre, inandıkları yönde olacaktır.
Onların beklentilerini anlamak için inandıkları bu şeyi bilmek gerekir. İnsanlar sezgilerini kullanır ve insan davranışlarına dair kendi nedensel teorilerini inşa ederler. Heider teorisinde fenomenolojik nedensellik terimini kullanır. Bununla birlikte Heider, sebep ve fail (fiili işleyen kişi) atıfları ile sebep sonuç ilişkisi kurarken insanların yaptıkları hataları birbirinden ayırmakta çok titiz davranır. Ayrıca geçmişte olanların açıklanması ile tahmin edici açıklamaları birbirinden ayırır.
Heider, insanların bir olay karşısında kullandığı iki farklı nedensel atıftan bahseder: ‘Adamın, kafasına çarpan sopanın çürümüş ağaçtan mı düştüğünü yoksa bir düşman tarafından mı sallandığını keşfetmesi, arada gerçek bir fark yaratır’
Eğer sopanın ağaçtan düştüğüne inanırsa yani bu olayın kazara olduğunu düşünüyorsa olayı açıklarken kişisel olmayan sebepler atfeder (dışsal atıflar). Çünkü ortada sorumlu tutulacak ya da suçlanacak birinin olmadığını düşünmüştür. Ama işin içinde bir kasıt olduğunu düşünüyorsa, belli birinin bu işten sorumlu olduğunu ya da bunun suçlusu olduğunu düşündüğünde kişisel sebeplere atıfta bulunacaktır. Kişisel atıfların (içsel atıflar) arkasında her zaman bir kasıt çıkarımı vardır. Heider’a göre, bu sebeple, olayların niçin meydana geldiğini belirlemek, insan düşüncesinin asli bir özelliğidir.