Kırklareli’de belli belirsiz ortaya çıkan sınıfların temelinde aslında ekonomik güç yatıyor. Weber’in tabakalaşma analizindeki en önemli kavram statüdür. Statü feodal toplumdaki her bir tabakayı ifade eden bir kavramdır. Weber statü kavramı ile bu katmanların, siyasi, ekonomik tabanını değil bir prestij ve ortak değerler kümesi olarak ortak noktalarını anlatmaktadır. “Saf bir biçimde ekonomik olarak belirlenen ‘sınıf konumu’nun tersine, insanların yaşam yazgısının ister olumlu, ister olumsuz olsun, özgül bir toplumsal itibar ölçüsü tarafından belirlenen her tipik bileşenini, ‘statü konumu’ olarak tanımlamak istiyoruz. Bu itibar, bir çoğulluğun paylaştığı herhangi bir nitelikle bağlantılı olabileceği gibi, pek tabii ki, bir sınıf konumuyla da sıkı sıkıya bağlı olabilir.”
Weber Marx’taki sınıf bilinci yerine statü bilinci ve hayat tarzı farklılaşmasını yerleştirmektedir. Ona göre “birey, belli bir grubun hayat tarzının taklitçisi olmaktan çıkıp, o grubun kabul edilmiş içe dönük eylemlerine uyum göstermeye başladığı zaman, ‘statü’sü gelişmeye başlamış demektir.” Ona göre Marksist anlamda sınıf bilincine sahip sosyalist partilerin, iktisadi eşitsizliklerden çok sosyal statü eşitsizliklerinin bulunduğu yerlerde gelişmiş olması buna delildir. Örneğin, feodal bir geçmişi olmadığı için sosyal statü farklılığının çok belirgin olmadığı Amerika Birleşik Devletleri’nde sosyalist partilerin rağbet görmemesi; diğer taraftan, feodal mirasından kaynaklanan statü farklılaşmasının son derece belirgin olduğu Avrupa’da -özellikle Fransa’da- bu partilere ilgi duyulması buna bir misal teşkil etmektedir.
Weber, Marx’ın sınıf merkezli açıklamalarının karşısına, tek değil çok nedenli, çok dinamikli bir açıklama ile çıkma amacındadır. Weber için ekonomik alan bireylerin adeta yarışa “başlangıç” koşullarını oluşturmaktadır; oysa yaşam sahnesindeki rollerini belirleyen “statü”leri ve “yaşam şansları”dır, yani verili olandan başlayarak, yaşam fırsatlarını ne derece kullanabildikleri, eğitim ve beceriye kavuşup kavuşmadıkları, kavuştukları beceriler ile zenginliğe ulaşma fırsatlarını ne derece kullanıp kullanmadıklarıdır.
“Ekonomik alan”ın özel bir belirleyiciliği yoktur. Aksine temel olarak toplumları, hukuksal olarak ve statülerine göre inceleyen Weber için “sosyal alan”ın belirleyiciliği daha fazladır. Bu çerçevede sınıf ve statü konumları arasında çeşitli geçişkenlikler mevcuttur. “
Mallara sahip olunmasının ve dağıtımının zemini göreli olarak sabit ise, statü yoluyla katmanlaşma kolaylaşır. Her iktisadi dönüşüm ve teknolojik yansıma statü yoluyla katmanlaşmayı sarsar ve sınıf konumunu ön plâna çıkarır. Yalın sınıfsal durumun en büyük önem taşıdığı ülkeler ve çağlar, genelde teknik ve iktisadi dönüşüm dönemleridir. Ve iktisadi katmanlaşmanın değişimindeki her yavaşlama, zaman içinde statü yapısının büyümesine yol açar ve toplumsal onurun önemli rolünü yeniden canlandırır.”
Betimleyici ifadeleri, çeşitli tarihsel ve mekânsal olguları incelemeleri sırasında sınıflara, statü gruplarına farklı içerikler yüklese de sistemli bir kategorileştirme eksik kalır. Toplumsal farklılaşmanın göstergesi olarak sınıflar artık daha az önemlidir, ondan daha önemli olan gösterge “yaşam tarzları, yaşam beğenileri”dir
Weber’e göre sosyal konum sınıf, statü ve siyasal konumun kesişme alanında oluşmaktadır. Weber’in teorisinde sınıf, Marx’tan farklı olarak, toplumdaki güç dağılımının yalnızca bir veçhesidir. Buradaki gücü Weber, bir grup insanın toplumsal eylemlilik içerisinde, o eyleme katılan diğerlerinin direnişinin karşısında da olsa, kendi iradelerini gerçekleştirme imkanı olarak tanımlar (Weber, 1998, s. 43). Sınıfın yanı sıra, statü grupları ve partiler iktidar dağılımının diğer unsurlarıdır. Weber’e göre toplumsal sınıflar, Marx’ta olduğu gibi, ekonomik farklılaşmaya göre şekillenir.
Fakat Marx’ın sınıf kavramsallaştırmasında belirleyici olan üretim ilişkileri iken, Weber’de “yaşam şansları”ndaki eşitsizliğin kaynağı olan piyasa merkezi bir konumdadır. Piyasada rekabet eden insanlara maddi mülkler üstündeki tasarruf hakkının dağıtılma biçimi olan “yaşam şansları”nı oluşturmaktadır.
Weber’e göre “sınıf”tan bahsedebilmek için belirli bir sayıda insanın yaşam şanslarının bir bileşeni ortak olmalı, bu bileşen mal sahipliği ve gelir imkânı gibi ekonomik çıkarlar tarafından; meta ve emek piyasası koşullarında temsil edilmelidir. “Mülkiyet” ve “mülksüzlük”, Marx’takine benzer bir şekilde, Weber’in sınıf analizinde de temel kategorilerdir. Fakat sınıf konumu, mülk sahipliğinin yanı sıra, piyasaya sunulan hizmet türüne göre değişmektedir. Beceri ve nitelikler piyasa içerisinde değer kazanmaktadır; sınıf kavramı ancak piyasa ile birlikte anlamlıdır. Dolayısıyla, Weber’e göre sınıf konumu nihai olarak piyasa durumuyla özdeştir.
Sınıf konumu ekonomik koşullarla belirlenirken, statü konumu, onurun toplumsal olarak tahmini/ölçümü tarafından belirlenen insan hayatının bütün bileşenlerine işaret etmektedir. Buradaki “statü onuru” kavramı, sınıf konumuna bağlı olmak zorunda değildir, daha çok belirli bir “hayat tarzı”na sahip olmakla ilişkilidir. Bazen zengin ve daha az zenginin birlikte yer alabileceği statü gruplarının ortak bir hayat tarzı ve tüketim kalıpları olabilir. Olumlu ayrıcalıkları olan bu gruplar, hayat tarzlarını, başkalarını dışlamak ve statüyü tekellerine almak üzerine kurulu belirli stratejilerle korurlar