Kırklareli’ye ilk gelişim üniversite için olmuştu. Sosyolojiyi seçtiğim için oldukça memnunum. Toplum bilimleri ifadesi insan davranışlarını toplumsal ve kültürel yönleriyle ele alan disiplin ya da bilim dalları için kullanılmaktadır. Bu kategoride yer alan sosyoloji, iktisat, siyaset bilimi, sosyal psikoloji ve kültürel antropolojinin de içinde bulunduğu geniş bir disiplinler ağıyla toplumsal gerçekliğin insan temelli analizi yapılmaktadır. Bu bağlamda tarih, coğrafya, eğitim ve hukuk gibi dalların da toplum bilimleriyle örtüşen yanlarından söz etmek mümkündür. 20. yüzyılın ikinci yarısında özellikle ABD’de toplum bilimleri yerine davranış bilimleri terimi yeğlenmiş, bu yeni terimin fiziksel antropoloji, dilbilim ve psikoloji gibi yine insan davranışıyla ilgilenen alanlarla bağ kurulmasını sağladığı savunulmuştur.

19. yüzyıl öncesinde bugünkü anlamıyla toplum bilimlerinden söz etmek olanaksızdır. Bir başka deyişle bunların ayrı birer disiplin olarak kabul görmeleri, siyaset ve sanayideki büyük devrimlerin sonrasına rastlar. Buna karşılık toplumsal düşüncenin tarihi çok eskilere dayanır. Toplum bilimlerinin 19. yüzyıldaki gelişiminde belirleyici rol oynayan düşünceler de 17. ve 18. yüzyıllarda ortaya çıkmıştır. Batı’da Eski Yunan ve Roma’dan güçlü bir düşünce mirası devralınmış, ancak Orta Çağ ilahiyatının etkisi altında Batı dünyası bu akılcı araştırma ruhuna uzunca bir süre mesafeli kalmıştır.

Ayrıca Kilise insan zihnini ve toplumsal davranışı konu alan yazılara fiziksel dünya konusundaki bilimsel arayışlardan çok daha titizlikle eğilmiş, bu nedenle de toplumsal düşünce Batı’da uzunca bir süre ilahiyat alanının içinde tutulmuştur. Dolayısıyla Batı’da toplum bilimleri doğa bilimlerinden çok sonra ilahiyattan bağımsızlaşabilme imkânı bulabilmiştir.

Batı’da toplum bilimlerinin gelişmesini geciktiren iki önemli etken daha vardı. Bunlardan birincisi, Rönesans’ta klasik metinlere duyulan büyük hayranlık 16. yüzyılın sonuna değin toplumsal düşüncenin büyük ölçüde Platon ve Aristoteles yorumlarıyla sınırlı kalmasına yol açmıştı. İkincisi ise 17. yüzyılda René Descartes’ın bütün dünya gibi insan ve toplumun da birkaç temel gerçeklikten yola çıkılarak katı tümdengelimle kavranılabileceğini savunması büyüleyici bir etki yaratmıştı.

Vergi, sayım, ticaret vb. amaçlarla toplanmış birçok veri bulunmasına karşın deneysel malzemeler 19. yüzyılın başına değin, açıklayıcı örnek oluşturmalarının dışında toplumsal düşünürler tarafından hemen hiçbir şekilde kullanılmasına ihtiyaç duyulmamıştı. Ayrıca toplumsal reformun uzun süre toplumsal bilimle eş tutulması toplum bilimlerinin de gelişimini engellemiştir.

Bununla birlikte 17. ve 18. yüzyıllarda toplum bilimlerine önemli katkılar da gözlenmiştir. Tıpkı bir doğa bilimi gibi bir toplum bilimi ideali de yaygınlaşmaya başlamış; insan yaşantısının çeşitliliği konusunda da verili bilgilerde artış sağlanmıştır. İnsan davranışının toplumsal ve kültürel niteliği, biyolojiden bağımsız tarihsel ya da geleneksel temeli fark edilmişti. Bunların dışında kuramsal açıdan büyük önem taşıyan iki kavram geliştirildi: Doğa bilimleriyle biyolojiden alınan yapı kavramı Thomas Hobbes , John Locke, Jean-Jacques Rousseau ve Adam Smith gibi düşünürler tarafından kullanıldı. Böylece kavram ilerde kullanılacak siyasal, ekonomik ve toplumsal yapı kavramlarına temel oluşturdu. 18. yüzyılın gelişim kavramı ise bir sonraki 33 yüzyılda ortaya çıkacak olan evrim kuramının habercisi oldu

19. yüzyılda toplum bilimlerinin temel konuları Fransız Devrimi’nin ve Sanayi Devrimi’nin eski toplumsal düzeni sarsmasıyla ortaya çıkan sorunlara çözüm arayışlarından doğdu. Siyasal ve ekonomik alanlardaki bu dev dönüşümler yüzyıllarca varlığını korumuş toplumsal kurumların temelsiz kalmasına yol açmıştır. Görece yavaş sayılabilecek evrimsel değişimleri çok aşan bu hızlı ve köklü dönüşümler toplumsal düşünceye de yansımakta gecikmemiştir. Yeni sözcükler ve kavramlar ortaya atılmış, eskilerine yeni anlamlar yüklenmiştir. Sanayi, sanayici, toplumsal sınıf, ideoloji, aydın, proletarya, kapitalizm, bunalım, kitleler, eşitlikçi ve insancıl gibi birçok kavram bugünkü anlamlarıyla ilk kez 18. yüzyılın son yıllarından itibaren kullanılmaya başlandı.

Doğrudan doğruya demokrasi ve sanayi devrimlerinin ürünü olan toplumsal temalar yalnızca toplumsal düşünceye değil, dönemin felsefe ve edebiyat ürünlerine de yansıdı. Bu temaların başlıcaları nüfusun hızla artması, işçilerin çalışma koşulları, mülkiyetin nitelik değiştirmesi, toplumsal sınıflar arasındaki uçurumun derinleşmesi, kentleşme, teknoloji, fabrika sistemi ve kitlelerin artan siyasallığı gibi gelişmelerin ortaya çıkardığı sorunlarla ilgiliydi. 19. yüzyılın kavram ve temaları yeni ideolojilere temel oluşturdu ve kişilerin bu konulara yaklaşımları da o dönem koşullarında tutucu, liberal ya da radikal olarak anılmaları açısından belirleyici oldu

Hiç kuşkusuz devrimlerin ideolojik sonuçları toplum bilimleri açısından da büyük önem taşımaktaydı. Bunların yanı sıra 19. yüzyılda toplum bilimlerinin bütün alanlarını etkileyen üç güçlü akım vardı: Olguculuk, insancıllık ve evrim kuramı. 19. yüzyılda felsefeyle bilim arasında kesin bir ayrım yapıldı ve toplumun bilimsel olarak incelenmesi fikri kabul görmeye başladı. Toplum bilimlerinin nihai amacı da toplumun refahının sağlanması olarak görüldü.