Kırklareli’de zaman zaman arkadaş çevremin ne kadar daraldığını fark ediyorum. Toplumsal yapı kavramı belli bir toplumda insanların etkileşimde bulunmasına aracılık eden ve bir arada yaşamalarına olanak veren kurumların o topluma özgü düzenini ifade eder. Her toplumsal yapı diğer toplumsal yapılardan hem nicelik hem de niteliksel anlamda farklılıklar gösterir. Bununla birlikte hemen her toplumsal düzen diğer bütün toplumsal yapılarla ortak sayılabilecek özellikleri de bünyesinde barındırır. Nihayet toplumsal yapı, toplumu oluşturan başlıca ögeleri, bunların toplumsal bütünlük içindeki yerlerini, aralarındaki ilişkileri ve işleyişlerindeki düzenliliği içerir.
Kavram genellikle toplumsal değişme ve tabakalaşma olgularıyla birlikte ele alınmakta ve kuramsal düzeyde değişime karşı sürekliliğin ifadesi olarak kullanılmaktadır. Gerçekte ise bu kavramlar arasında daha derin ve karmaşık bir ilişki vardır. Örneğin toplumsal yapının ögeleri her zaman dinamik süreçlerin ürünü olduğu gibi, bu süreçler uzun dönemde toplumsal değişime de yol açabilir. Toplumsal yapı; fiziksel çevre, nüfus, toplumsal ilişkiler, kültür ve tabakalaşmanın karşılıklı etkileşimiyle meydana gelen bir organizmaya işaret eder. İnsan içinde doğduğu dünyayla başta fiziksel çevre olmak üzere, toplumsal sistem, tabakalaşma, kültür, din, ekonomi, gelenek ve kurumsal pratikler eşliğinde temasa girmektedir.
Bireyin kimliği ve toplumsallaşma süreçleri bu mecrada gerçekleşir. İnsan ve toplum, bu iç içe geçmiş yapısal organizasyonu dikkate almaksızın, bütün bunları hesap dışı sayarak kendini gerçekleştiremez. Bu bağlamda toplumsal yapı çeşitlenmiş ilgilerin, kökleşmiş ya da aşınmış yapıların, hatta kendi kendini yenileme ihtiyacından mütevellit gerilim ve sarsıntı süreçlerinin bakiyesinden oluşmaktadır. İster uyumlu ve itaatkâr ister muhalif ve isyankâr olsun her bir insanın bir şekilde hesaplaşmak ve kendi adına tercihte bulunmak zorunda olduğu sosyal düzenek kendisini öteden beri kurmaya çalışan mevcut toplumsal yapıdan başkası değildir. Aslında her insan kendini içinde bulduğu dünyanın eseri olduğu kadar onu değiştirmeye muktedir bir perspektifin de ajan ve aktörüdür. Sonuçta toplumsal yapı insanların pratiklerini şekillendirirken bu pratikler de toplumsal sistemleri oluşturur ve yeniden üretir.
Toplumsal yapı kavramı sosyolojik incelemelerde bir temelden hareket etme zorunluluğundan kaynaklanan ana bir çerçeveye işaret eder. Bir toplumsal eylemin sosyolojik analizi her şeyden önce o eylemin içinden çıktığı yapıyı çözümlemeyi gerektirir. Toplumsal sahada gerçekleşen hareketlilik, durağanlık veya cevvaliyet her şeyden önce orada, o bağlamda oturmuş birtakım yapılara dayalı olarak gerçekleşmektedir. Toplumun genelgeçer özelliklerine yönelik dikkatli bir ilgi, yapısal yönlerini ihmal ederek araştırmasını gerçekleştiremez. Bir toplumsal yapıyı belli başlı nitelikleriyle birlikte kavramak için o yapıda olup bitenlerin sosyolojik perspektifler içinde çözümlenmesini mümkün kılacak donelere ulaşmak gerekmektedir.
Çünkü toplumsal yapı, toplumsal davranışlarda tekrarlanan kalıplar ya da bir toplumsal sistemin veya toplumun farklı ögeleri arasındaki düzenli ilişkiler için kullanılan esnek bir çerçevelendirmeden ibarettir. Soy, sop, aidiyet gibi farklı bağlarla zaman içindeki sürekliliği kurulan toplumda sistem; din, kültür, gelenek, ekonomi ve siyaset gibi kurumlar aracılığıyla inşa edilmekte ve böylece söz konusu yapının temel bileşenleri arasında yer alan normlar, değerler ve toplumsal roller de bu hayatın akışını yönlendirmektedirler.
Yapı kavramının insan toplulukları için kullanılan yerleşik bir terim hâline gelmesi 19. yüzyıla kadar götürülebilir. Özellikle biyoloji alanındaki çağrışımları başta Herbert Spencer olmak üzere bazı 19. ve 20. yüzyıl sosyologlarının düşüncelerinde belirgindir. Spencer’a göre toplum bir organizmadır; onun karşılıklı bağımlılık içindeki parçaları da canlıların anatomisini andıran bir yapı oluşturur. Marx’ın düşüncesinde ise yapı kavramının geleneksel anlamlarından biri olan inşaat etkinliğinin kavramsal izdüşümleri vardır. Marx’a göre toplumun ekonomik yapısı üzerinde hukuksal ve siyasal bir üstyapı yükselir. Spencer ve Marx’tan bu yana sosyal bilimciler toplumsal yapı kavramı konusunda anlaşamamakla birlikte tanımlarında bazı ortak ögelere yer vermişlerdir.
Genel kabule göre toplumsal birimlerin zaman içinde belli bir süreklilik gösteren, karşılıklı ilişki içinde olan ve hem bir bütün olarak o toplumsal birimin işleyişini, hem de tek tek üyelerinin etkinliklerini büyük ölçüde belirleyen ya da etkileyen ögeleri vardır ve bunlar toplumsal yapıyı oluşturur. Bir başka ifadeyle toplumsal yapı kavramı insanların eylemlerini seçmede tümüyle özgür ve özerk olmadıkları, toplumun ve toplumsal ilişkilerin kısıtlamalarına bağlı kaldıkları düşüncesini öne çıkarır.