Kırklareli Üniversitesi öğrencileriyle dün akşam yaptığımız görüşmede yerellik ve küresellik üzerine pek çok makale okuyarak yorumladık.Küreselleşmeden bahsederken çok geniş bir sürecin ifade edildiği unutulmamalıdır. Birleşik Krallık’ın yükselişi ve düşüşü küreselleşmenin bir dönemini kapsamaktadır. Dünya pazarında güçlü ulus-devletlerin ekonomilerinin ve kültürlerinin hakimiyet kurduğu döneme tekabül etmektedir. Dünya pazarında yerini almak ve yerini genişletmek büyük öneme sahipti. Bunun bir ayağını ise hakimiyet kurma ve siyasi politika izleme süreci oluşturmaktadır. Emperyalizm ile birlikte küreselleşme hızla yayıldı ve dünya sistemleri genişleme gösterdi. Bu durum bazı güçlü devletlerin iletişim ağını, ekonomilerini ve hakimiyetini güçlendirdi. Kültürel olarak ise bu durumun bir alt yapısı olması gerekirdi.

Ulus-devletler sistemleri itibarıyla yaptıkları her politik süreçte bir dayanak göstermek durumundadır. Avrupa ülkeleri bu süreçte kültürel kimlik inşa sürecine girmiştir. Hall’ın konuşmasında özellikle İngiltere’nin süreci üzerinden açıklandığı için ülke bazında devam etmek daha uygundur. Oldukça uluslararası konuma gelen İngiltere, hızla endüstrileşilen dönemde dünya ekonomisinin liderliğini üstlenmek ve politik üstünlük kurmak amacıyla yeni yollar izlemekteydi. Burada dikkat çekilen konu kültürel kimlik inşasının çıkar güdümlü bir gaye için yeniden üretimidir.

Bu rol üstlenildiğinde ve süreç buna göre yeniden düzenlendiğinde aslında var olan kültürel kimliğin biraz dışına çıkılmış olur. Yeniden var etme süreci diğer medeniyetler için biraz sancılı olmaktadır. Çünkü kendi kimliğini merkeze alan bu yeniden inşa süreci diğer kültürleri, medeniyetleri, yaşam biçimlerini, varoluşsal pratikleri yok sayıp, dışlayıcı bir eksendedir. ‘Öteki’ni dışlamak ve kendi kimliğini merkeze alıp esas saymak diğerlerinin de buna uyması gerektiğini ya da bu süreci bu özelliklere sahip olduğu için kabullenmesi gerektiğinin bir işaretidir hatta zorunlu tutulmasıdır. Burada bir şekilde bazı temellendirmeler gösterilen kolonileşmiş ötekinin söz hakkı yoktur. Metropolitan bir merkezde ötekinin kendi kimliği sınırlı ve dışlanmıştır.

Kimlik daima, kendi olumlusunu sadece negatifin dar bakışıyla elde edebilen yapılanmış bir temsildir. Kendini inşa edebilmesi için, kimliğin ötekinin iğne deliğinden geçmesi gerekir. Oldukça aykırı bir zıtlıklar kümesi üretir. Kimlikler bizi, tarihimizi her şeyimizi belirler. Kimlikler sabit referans noktalarıdır. Dönen dünyada duran noktalardır. Bu anlamda da kimliğin belli amaçlar uğruna yeniden üretilmesi sakıncalıdır ve gereklilikleri tam manasıyla yerine getirememektedir.

Yazının başında küreselleşmenin bir döneminde İngiltere ve kimlik sürecinden bahsedilirken ikinci kısımda, kimlik inşa sürecinin dezavantajı vurgusu yapılmakta ve küreselleşmenin süreci devam ettiğinde ulus-devletin de bu süreçte deyim yerindeyse tökezlediğinden ve ulusal ekonomi ve kimliklerin erozyona uğradığından bahsedilmektedir. Bu durum ulus-devletlerin çöküşünü değil dönüşümünü göstermektedir. Bu dönüşümler savunmacı, ırkçı, dışlamacı ve sömürüye yönelik ilişkileri daha da güçlendirmektedir.

Küreselleşmenin boyutlarını anlayabilmek ve yeni dünya düzenini doğru okuyabilmek için, küreselleşmenin adeta lokomotifi konumunda olan çok uluslu şirketleri anlamak ve açıklamak gerekir. Çok uluslu şirketler gerek kaynak ülkelerinde, gerek yatırım yaptıkları ülkelerde, gerekse ulusalar arası arenada tartışma konusu olan pek çok noktanın muhatabı konumundadırlar. Örneğin kaynak ülkelerden vergi kaçırdıkları, yüksek maaş vermemek için yatırımlarını yurt dışına kaydırdıkları, çevresel sorunlara sebep oldukları, ucuz iş gücünden yararlanarak az gelişmiş ülkelerde sömürü düzeni kurdukları gibi çeşitli itham ve iddialarla karşı karşıya kalmışlardır. Ayrıca uluslararası örgütler tarafından yaptırıma maruz kalmaları veya sınırlandırmaları noktasında çok uluslu şirketler ciddi eleştiriler almaktadırlar.

Tartışma konusu olan bir diğer nokta da çok uluslu şirketlerin elde ettikleri çok yüksek maddi kazançlar ve buna karşın yoksulluğa sebep olduklarıdır. Çok uluslu şirketlerin taşıdıkları teknolojiyle az gelişmiş ülkelerde kalkınmaya katkı sağladıklarını savunan bir kesim de vardır.

İngiliz kimliğinin maddi temelleri ortadan kalktığında ya da zayıfladığında Thatcherizm, kimliğin dönüşümü bağlamında daha dar ve daha sıkı bir yere evrilmektedir. Dar denmesinin nedeni biz ve öteki kapsamında bizin sınırlarını daraltma ve ötekinin daha sert bir biçimde dışarıda bırakılmasını kapsamaktadır. “Biz”e aitlik ise çoğu zaman siyasi, politik ve çıkar grupları esas alınarak belirlenir hale gelmiştir. Tabii bu da tarihsel perspektiften uzaklaşmayı ve gerçek kimlik unsurlarını bir nevi kaybetmeye neden olmaktadır.