Bir insanda bulunması gereken en önemli özelliklerden biri olarak disiplini düşünüyorum.
Kendi hayatımda disiplinli miyim diye de düşünmeden edemiyorum.
TDK'ye göre, disiplin kelimesi anlamı şu şekilde:
Bir topluluğun, yasalarına ve düzenle ilgili yazılı veya yazısız kurallarına titizlik ve özenle uyması durumu, sıkı düzen, düzence, düzen bağı, zapturapt; Kişilerin içinde yaşadıkları topluluğun genel düşünce ve davranışlarına uymalarını sağlamak amacıyla alınan önlemlerin bütünü; Öğretim konusu olan veya olabilecek bilgilerin bütünü, bilim dalı.
Hatta sosyolojik açıdan bakacak olursak disiplinin farklı insanların ve insan guruplarının bir arada yaşamasını sağlayacak belirlenmiş kural ve ilkeler bütünüdür diyebiliriz.
Burada dikkatinizi çekmek istediğim bir kavram var: İlkeler bütünü.
Yani aslında disiplin dediğimiz şey yasa ve kurallardan farklıdır.
Kaldı ki disiplini kendi içinde ayırıyoruz. Bu konuya daha sonra değineceğim.
İlkeler derken, devletin belirlediği ya da toplumsal ilkelerden ziyade insan ilişkilerindeki ilkelerden bahsetmek istiyorum.
Bu iki insan arasında samimiyeti artıran davranışlardan ve ilkelerden çok, düzenin sağlanmasıyla alakalı.
Ben genelde disiplinli bir insan olduğumu düşünürüm. Eğer elimde bir iş varsa, onu mutlaka zamanında yetiştiririm. Uzun bir sürece yayabileceğim işlerde de genelde o sürecin çok kısa bir bölümünde işi bitirmiş olurum.
Ve bu bitirme sürecini tabii ki sürecin sonuyla kesiştirmem.
Mutlaka bir işi farklı şekillerde yapma seçeneğimiz var önümüzde. Fakat bu seçeneklerden birini kullanmadan önce başka insanların nasıl etkileneceğini de fark etmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.
Benim seçim özgürlüğüm, bir başkasının özgürlüğüne gölge düşürmemeli.
Sanıyorum daha önce de vermiştim bu tarz bir örnek ama tekrar hatırlatmakta fayda var:
Yuvarlak bir pastadan tek bir dilim alma hakkınız var.
Mantıken, sadece bir dilim aldığınız sürece pastanın herhangi bir bölgesinden o dilimi alabilirsiniz. Hatta tam ortasından bile.
Peki bu durumda kalanlar ne yapacak?
Pastanın herkese eşit paylaştırılacak büyüklükte olduğunu hesaba katsak bile başkalarının özgürlüğünü kendi özgürlüğümüzle kısıtlamak zorunda kalmaz mıyız böyle davranarak?
Teoride bir yanlışlık olmasa da pratikte özgürlüğün yanlış kullanımına bir örnek oluyor bu.
İşte bu kısımda, daha önce de bahsettiğim gibi disiplinin ayrımı ortaya çıkıyor.
Özgürlüğümüzü bir başkasının özgürlüğüne gölge düşürmeden kullanabilmek için ihtiyacımız olan şey: Öz disiplin.
Öz disiplin hakkında en sevdiğim açıklamalardan birisi şu:
“Yapılması gereken şeyi, yapılması gereken zamanda; istesen de istemesen de kendi kendine yaptırabilmektir.”
Unutmamak gerekir ki bir insana bir işi korkuyla yaptırdığınızda, korku kaynağı ortadan kalktığında disiplin de ortadan kalkar.
Ama kişinin kendi içinden gelen disiplin hiçbir şartta ve koşulda kaybolmaz.
Fakat ben öz disiplinin bir insanda yer bulabilmesi için sorumluluk bilinci olması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle iş hayatında bunun öneminin de altının çizilmesi lazım. Çünkü baskı ve zorlama bir müddet sonra yerini standart düzene bırakacak.
Zorlamayla yaptığımız işleri, öz disiplininiz olmadığı için yapmadığımızı hesaba katarsak, zannediyorum ki hayatımızın her safhasında zorluk yaşayacağız demektir.
Disiplin kavramını genel olarak korkutucu ve baskılayıcı bir şey olarak hayal ediyorum ama disiplin doğru şekilde uygulandığında insanı motive eden bir unsur bence.
“Herkes önce kendinden sorumludur ve sonra da elinden geleni yapabileceği her insandan. Toplum olmak bunu gerektirir ve insan olmak da…”