Kırklareli’de de eğitim öğretim dönemi sona erdi. Oysa eğitim, sadece dört duvar arasında mı olur? Eğitim, öğrencinin sadece okulda öğrendiği akademik bilgiyle sınırlı değildir. Çocuklar okulların dışında gündelik hayat pratikleriyle de eğitilirler. Bu iki tür öğrenme “örgün eğitim” ve “yaygın eğitim” olarak adlandırılır.

Yaygın eğitim, içinde yaşanılan toplumun kültürel değerlerini, kurallarını ve makbul davranış kalıplarını öğrenmeyi ifade eder. Bu öğrenme türü hem örgün eğitim kurumları vasıtasıyla hem de aile ortamında gerçekleşir. Erken öğrenme deneyimlerimiz ebeveynler, akrabalar ve toplumda ilişki kurduğumuz diğer kişiler aracılığıyla oluşur. Yaygın eğitim vasıtasıyla, örneğin, hangi durumda nasıl giyineceğimizi, nasıl yemek hazırlayacağımızı ve sunacağımızı, kendimizi nasıl temiz tutacağımızı öğreniriz. Örgün eğitim ise resmi bir müfredat eşliğinde akademik olgu ve kavramların öğrenilmesini ifade eder.

Modern-öncesi toplumlarda örgün eğitim sayıca kısıtlı bir toplumsal grubun ilgilendiği bir meseleydi. Başka bir ifadeyle örgün eğitim kurumlarında eğitim alarak icra edilen mesleklerin sayısı azdı. Bu meslekler daha çok dini bir karakter taşıyordu ve bilim, hukuk gibi alanlarla sınırlıydı. Teknolojinin üretimiyle ilgili birçok alan ise doğrudan uygulamalı olarak öğreniliyordu. Sanayi Devrimi ve beraberinde meydana gelen toplumsal değişim örgün eğitim için dönüm noktası oldu. Gelişen endüstriyel birimler, okuma yazma bilen ve zamanla uzmanlaşma gerektiren eğitimli kişilere ihtiyaç duymuştu. Eğitim ile ekonomik gelişme arasında doğrudan bir ilişki meydana geldi. Buna bağlı olarak eğitim genel nüfus için -özellikle orta sınıflar için- daha erişilebilir hale geldi.

Modern Türk eğitim sistemi, diğer modern toplumlarda olduğu gibi bu gelişmenin sonucudur. Çağdaş dünyada artık temel eğitim bir hak ve sorumluluk (zorunlu) olarak kabul edilmektedir. Okullarda gerçekleşen örgün eğitim, öğrencilerin toplum tarafından temel bilgi olarak kabul edilen olgu ve kavramları öğrenmelerini sağlamak için tasarlanmış müfredata ve seçme-yerleştirme yöntemlerine odaklanmaktadır.

Örgün eğitim kurumları olarak okullar, içinde bulunduğu toplumun yapısal özelliklerini taşırlar. Ancak okulla toplum arasındaki ilişkide duruma göre birisi daha baskın özellikler taşır. Özellikle modern dönemde okulun toplumsallaştırma işlevinin devletin ideolojik ve ekonomik yönelimlerine göre şekillenmesi okulu toplumun doğal bir uzantısı olarak görmemizi zorlaştırabilir. Okul, yapılandırılmış bir eğitim kurumudur. Merkezi yönetimler tarafından okul müfredatları, öğretmen yetiştirme usulleri ve seçme-yerleştirme teknikleri ile yapılandırılır.

Müfredat düzenlenmiş bilgi öbeğidir. Toplumun yeni nesillere aktarmak istediği bilgi çeşitlerini kapsar. Bu bilgi çeşitleri, çocukların toplumda yer edinmesini kolaylaştıran kültürel ve mesleki bilgiyi içerdiği gibi toplumdaki güç ilişkilerinin yansıması da olabilir. Modern toplumlarda ortaya çıkan tarihi ve toplumsal ayrımlar, çatışan çıkarlar ve değer sistemleri siyasal ve ekonomik hayatta ortaya çıktığı gibi okul müfredatlarında da ifadesini bulur. Bu sebeple okul ile toplum arasındaki ilişki en fazla müfredatta ortaya çıkar.

Müfredatla ilgili tartışmalar, genellikle politik açıdan ele alınır. Politik açıdan müfredatların eleştirisi, modern ulus devletlerin eleştirisiyle ilişkilidir. Marksist yazarlar tarafından dillendirilen bu eleştirilere göre müfredatlar, endüstrinin emeği kontrol edip verimliliği artırma çabasına bağlı olarak oluşmuş toplumsal sınıflılıkları ve eşitsizlikleri yeniden üretmek üzere programlanmaktadır. Başka bir ifadeyle müfredat sayesinde okul, siyasi iktidarı ve ekonomik eşitsizlikleri kültürel alanda yeniden üretmek yoluyla bunları güçlendirmektedir. Dolayısıyla müfredat bu yeniden üretim ilişkisinin kültürel boyutunu oluşturmaktadır.

Müfredat okullarda bu kültürel rolünü nasıl oynamaktadır? Öncelikle öğrencilere aktarılmak üzere seçilen içerik üzerinden kültürü oluşturmaktadır. Müfredatta hangi bilginin yer aldığı kadar hangi bilgilerin yer almadığı da önem kazanmaktadır. Bir metnin ne dediği kadar sessiz tarafları da araştırma konusu olmaktadır. Müfredatın belli türde bilgileri içermesi “ideolojik kod”larıyla ilgili görülebilir. İkinci olarak ise müfredatın biçimi kültürel içeriği oluşturmaktadır. Örneğin eğitim materyali öğrencilerin birlikte öğrenmesine müsaade ediyor mu, yoksa öğrencinin sadece öğretmenle ilişki kurmasını sağlayarak bir tür bireyselci kültür mü inşa etmektedir? Müfredatın içeriği ve biçimi sınıfta öğretmen-öğrenci ve öğrenci-öğrenci ilişkisini şekillendirir (

Türkiye’de 27 Mayıs ve 12 Eylül askeri darbelerinin ders kitaplarına etkisini inceleyen İnal, ulus devletin resmi ideolojisi olarak demokratik ve milliyetçi değerlere olan vurgunun bu dönemlerde arttığını tespit etmiştir. Bununla birlikte askeri müdahaleler dönemlerinde demokrasiye göre milliyetçiliğe daha fazla vurgu yapıldığını görmüştür. Bu çerçevede resmi ideoloji, “vatandaşlık/ toprak esasına dayanan milliyetçilik” anlayışı ve “etnik temelli milliyetçilik” anlayışını bir araya getiren bir milliyetçilik tanımına dayanırken askeri darbe dönemlerinde ikinci anlayışın bakın olduğu görülmüştür. Kan, ırk, soy, saf millet vurguları bu anlayışı örneklendirmektedir.