Kırklareli’de işe başladıktan sonra aslında iş hayatının ne kadar zor olduğunun farkına vardım. Ahiliğe bir meslek, sanat ya da ticaretle ilgisi olmayanlar katılamazdı. Ahi örgütünde sanatkârlara işyerinde yamak, çırak, kalfa ve usta hiyerarşisi ile mesleğin incelikleri ve sırları öğretilirken; akşamları toplanarak ahlak eğitimi, haftanın belli günlerinde de silah talimleri ve ata binme öğretimi yaptırılıyordu. Ahi Birlikleri özellikle büyük şehirlerde teşkilatlanmışlardı.

Bu esnaf birlikleri, o mesleğe ait tüm işleri yönetir, mensupları arasındaki ihtilafları halleder, esnafla devlet arasındaki ilişkileri düzenlerdi. Bu birlikler, mamullerin kalitesi, ücretler, fiyatlar, çalışma şartları konularında düzenleme yaparlardı. Ahi birlikleri, esnafın sadece mesleki problemleriyle değil, tüm sorunlarıyla yakından ilgilenir, yardımcı olurdu. Ahi Birlikleri, bir yandan esnaf arasında işbirliği ve dayanışma esaslarının yerleştirilmesini, haksız rekabetin, tekelciliğin önlenmesini amaçlarken, diğer yandan da tüketicinin korunmasına yönelik düzenlemeler yapıyordu.

Esnafın çalışma alanları hem haksız rekabetin, hem de işsizliğin önlenmesi amacıyla belirleniyordu. Yine, esnafın işleyeceği hammaddeyi temin etmesi “tahsis siyaseti” ile gerçekleşiyordu. Bununla hem ustaların hammadde sıkıntısı çekmemesi sağlanıyor, hem de tekelcilik ve ihtikâr yolu önlenmiş oluyordu. Tahsislere uyulması ve hammaddelerin muhtekirlere verilmemesi hususunda oldukça titiz davranılıyordu. Her esnaf grubu toplu olarak belirli bir çarşıda bulunurdu. Böylece, hem alıcı istediği malı kolaylıkla seçebiliyor, hem de esnaf birbirini kontrol ediyordu. Bir arada çalışma, kalite kontrolü bakımından da hayli önem taşıyordu. Çünkü, esnaf ürün kalitesinin belli bir standardın altına düşürülmesine karşı idi.

Ahi birliklerinde üretim ve tüketim sınırlandırılmıştı. Böylece rekabet, ihtiras önlenmiş oluyordu. Esnaf ve dükkân sayısı, iş aletleri ve tezgâh adedi sınırlandırılmıştı. “Gedik usulü” olarak adlandırılan bu sistemle “ihtiyaca göre üretim” fikri fiilen gerçekleştirilmeye çalışılmıştı.

Esnaf ve tüccarın işsiz kalmaması ve aşırı üretimin doğurabileceği bunalımların önlenmesi temel düşünceyi oluşturuyordu. Ahi birliklerinde zaruret olmadıkça iş ve meslek değiştirmemek esastı. Herhangi bir sebeple gediğini terk edip giden usta geri döndüğünde, eski yeri başkasının eline geçtiği için, bir süre kalfa gibi çalışmaya mecbur tutulabilirdi. Böylece günümüz işletmeciliğinde önemli bir yeri olan işçi devri problemi büyük ölçüde halledilmiş oluyordu.

Ahi Birlikleri, yönetici ve askeri sınıfın örgütlenmeleri dışında halk kitlelerinin önderi durumunda idiler. Dolayısıyla siyasi otorite ile aralarında bazı sürtüşmeler olabiliyordu. Ahiler, zamanın sultanına mümkün olduğunda ilgisiz yaşamışlar, meselelerini kendi aralarında halletmeye çalışmışlardır. Ahi birlikleri içinde, mensupların iş hayatı dışındaki sıkıntılarıyla ilgilenilmiş, sıkıntıların aşılmasına elbirliği ile çalışılmıştır. Her esnaf grubunun bir yardım sandığı vardı.

Buna Esnaf Vakfı, Esnaf Sandığı veya Esnaf Kesesi denirdi. Buradan ihtiyacı olan esnafa, hastalara, bir felakete uğrayanlara, ölenlerin yakınlarına yardımda bulunulur, isteyenlere borç para verilirdi. Esnafın elinde önemli miktarda demirbaş eşya ve genel eğlenceler için yemek ve sair hususlarda kullanılmak üzere bakır kaplar bulunurdu. Bunlar halktan isteyenlere kira ile verilmekte, saray düğünleri için de kullanılmaktaydı.

Her birliğin eğitim ve eğlence imkânlarına sahip bir sosyal tesis özelliği taşıyan zaviyesi vardı. Esnaf çıraklarının okuyup yazmalarına itina gösterilirdi. Fatih tarafından inşa edilen cami yakınındaki saraçhane, saraç çıraklarının sabahları Fatih medreselerinde okutulan derslere devam edebilmelerini sağlamak için yapılmıştı. Esnaf çıraklarını asgari bir tahsil devresinden geçirilmelerine uzun süre dikkat edilmiştir.

Ahi zaviyeleri, gelip giden konukların ağırlandığı, büyük şölenlerin düzenlendiği, eğlence törenlerinin yapıldığı yerler olarak özellikle halk açısından birer eğitim merkezi fonksiyonu görüyorlardı. Kasabalarda ve köylerde, her yaş grubundan kişilerin muntazaman devam ettikleri ve konukların ağırlanması yanında gençlerin de devam ettiği “Yaran Odaları” vardı. Bu yaran odaları, eğlendirici, dinlendirici ve eğitici fonksiyonları yanında, bölgesel sorunların çözümlendiği, ortak çarelerin bulunduğu bir mekân görevi de ifa ediyordu.

Memleketin her yerindeki esnaf ve sanatkârların, yılın belli günlerinde düzenlenen eğlencelere katılması bir töre idi. Bunlardan en bilineni, Hisar arkasında yapılan ve üç gün üç gece süren toplantılardı. Bazı durumlarda olağanüstü toplantılar da yapılabilirdi. Resmi makamlarca halkın tahammülünün üstünde bir vergi konduğu veya kâhyalar kurulunun kesinlik kazanan kararlarının uygulanmasına engel olunduğu zaman ya da esnaf arasında olağan yöntemlere aykırı bir işlem yapıldığında geniş katılımlı toplantılar düzenlenirdi.