Kırklareli’de belli belirsiz olan hatta göze batmayan şeylerden biri de toplum içerisinde sınıfsal fark. Marx’ın anlayışına göre üretim araçları mülkiyetine sahip olanlar ve olmayanlardan oluşan iki temel sınıftan bahsetmek mümkündür. Üretim araçlarının mülkiyetine sahip burjuvazi ile sahip olmayanların oluşturduğu kalabalık işçi sınıfı arasındaki gruplar, zaman içerisinde kapitalizmin gelişimine paralel olarak bu iki sınıftan birine yaklaşmak durumundadır.

Marksist ideolojinin esasını oluşturan devrim sonucunun gerçekleşebilmesi için sınıf bilinci kazanılmalı ve sınıf mücadelesi söz konusu olmalıdır; dolayısıyla geleneksel marksist anlayışın sosyal sınıf kavramı, sınıf bilinci, sınıf çatışması, sınıf mücadelesi kavramlarıyla doğrudan ilgilidir. Tıpkı diğer klasik kuramcılarda olduğu gibi, Marx’ın genel olarak sosyoloji anlayışı veya dünya görüşü her neyse, sosyolojinin merkez konusu tabakalaşma veya sınıf teorisine ilişkin görüşü de bunlarla paralellik içerisindedir. Marx’ın görüşlerinin merkezinde sınıf meselesi yer aldığı için, konuya doğal olarak sınıfsal bir perspektiften yaklaşmakta ve tabakalaşmadan ziyade toplumsal farklılıkları kutuplaşma kavramı üzerinden okumaktadır.

Marx’ın esasında sınıfa dair görüşleri onun kapitalist toplumun oluşumu ile ilgili teorileri içinde bir bağlama sahiptir. Marx kapitalizmin iktisadi oluşumunu ve burjuvazinin gelişiminin tarihini anlatırken modern toplumun sınıfsal yapısına dair de bir tahlil yapmakta ve modern toplumun yapısının oluşturan esas unsurun sınıfsal yapı olduğunu dile getirmektedir. Zira Marx’a göre, belli bir dönemde belli bir toplumun bütün ahlak ve görüş kuralları, o dönemde o toplumun ulaştığı ekonomik aşamanın bir ürünüdür. Bu görüşe göre, madde esastır, insanın fikirleri ve diğer sosyal yapılar da buna dayanmaktadır.

Fransız sosyalistlerinin aksine, Marx işin ideal yönü ile ilgilenmemiştir. Ona göre, sosyalizm tarihin işleyişi neticesinde mutlaka gelecektir. Yukarıda da belirtildiği gibi Marx’ın sınıf kuramının temelleri onun kapitalizmin gelişimine dair analizlerinde bulunmaktadır. Bu çerçevede devletin oluşumu ve burjuvazi ile ilişkisine özel bir yer vermektedir. 16. yüzyıldan sonra bankaların, büyük sömürge şirketlerinin kurulmaya başlaması, merkezi krallıkların kurulması ile devlet borçlarının oluşması sermaye birikimine ve sermayenin başkalarının emeği ile gelir sağlayan bir araç hâline gelmesine yol açmıştır.

Sanayileşme hareketi ile birlikte bir yandan zengin ve nüfuz sahibi bir burjuva sınıfı doğarken, öte yandan gelişen sanayi ile rekabet edemeyerek malını satamaz duruma gelen küçük sanatkârların emeğini satmak zorunda kalmaları, köylü nüfusun kentlere göç ederek, buralarda kurulan sanayide iş aramaları, küçük mülk sahibi ve üreticilerin başkalarının yerlerinde çalışan proletarya durumuna geçmelerine neden olmuştur.

Marx’a göre bir malın değeri ona harcanan emekle meydana çıkmaktadır. Kullanılan (faydalanılan) bir malda değerin bulunması somut insan emeğinin o mala katılmış veya o malda maddeleşmiş olmasından kaynaklanır. Mal, sosyal emeğin billurlaşmış şeklidir ve ancak bu sebepten değere sahiptir. Bütün mallarda ortak değer yaratıcı ve değer belirleyici öğe emektir. Ona göre, değer yaratıcısı sosyal emektir. Yani, bir malın değerini toplumun belirli bir durumda belirli ortalama sosyal üretim koşulları altında belirli bir ortalama sosyal yoğunlukta ve belirli bir emek miktarı tayin eder. Ancak bu sadece o malın üretiminde doğrudan kullanılan emek miktarı değil; aynı zamanda sözü edilen malın üretiminde kullanılan sermaye mallarının üretiminde kullanılan emek miktarlarını da kapsar. Bir malın değerini belirleyen emek miktarı, gerekli ham madde, enerji ve makinelerin üretildiği ve yeniden üretildiği o malın bütün üretim aşamalarındaki bütün emeği kapsamına alır. Marx her çeşit ve derecedeki uzmanlaşmanın gerekli kıldığı kalifiye emeğin «basit emek zaman birimleri» olarak ifade edilebileceğini düşünmüştür.

Ancak kapitalist ekonomide kullanım değeri ile mübadele değeri farklılaşmıştır. Bir malın kullanım değerini fayda belirlerken mübadele değerini de emek belirler. Değer zaruri sosyal emek miktarı ve süresine göre oluşur. Sosyal gereklilik kullanım değeri olmayan bir nesneye ne kadar emek harcanırsa harcansın mübadele değerinin yaratılamayacağını gösterir.

Kalifiye emek ise, yoğunlaşmış basit kol emeğinden başka bir şey değildir. Dolayısıyla Marx’a göre bir şeyin değerini, o şeyin üretimi için kullanılan emek miktarı (emek süresi - iş saati) belirlemektedir. Ücret de bu anlamda bu iş gücüne ödenen bir fiyattır. Emek mübadele değeri olan bir ekonomik maldır, işveren işçinin işgücünü, yani işçinin üretken hizmetini satın almaktadır. Emeğin değeri, diğer herhangi bir malın değeri gibi, emeğin üretimi için gerekli sosyal emek süresine göre belirlenir.