Kırklareli’de insanların sosyo-ekonomik yaşamlarına baktığımızda mesleklerinin de belli bir grupta toplandığını görüyoruz. Öyle ki, ekonomik yapımız gittiğimiz mekanları bile etkiliyor.

Günümüzde eğitim, ekonomi, kent, tabakalaşma gibi çok sayıda sosyal meseleyi meslekler üzerinden ele almak mümkündür. Mesleklerin geniş bir sosyo-ekonomik çerçeve içinde şekillenmesi ve neticesinde toplumu şekillendirmesi üzerinde ciddi bir biçimde durulması gereken bir konudur. Özellikle iktisadi yapıda hızlı bir değişmenin söz konusu olduğu ve bu değişmenin topluma yansıdığı günümüz sanayi sonrası toplumlarında mesleklerin sosyal anlam ve önemleri hakkındaki değerlendirmeler ciddi bir önem arz etmektedir.

Bu sebeple çağdaş sosyoloji içerisinde toplumdaki sosyo-ekonomik değişmeleri meslekler üzerinden analiz etmek yaygınlık kazanmıştır. Tüm dünyada olduğu gibi -bazı gecikmelerle de olsa- Türkiye’de de sanayi sonrası topluma geçişte iş ve meslek dünyası ciddi bir dönüşüme uğradı. Öte yandan Türkiye’nin kendine mahsus sanayileşme süreci de bunu benzerlerinden farklı bir biçimde etkiledi. Şöyle ki Türkiye hiçbir zaman tam anlamıyla sanayileşmiş bir toplum olmadan sanayi sonrası üretim ve tüketim kalıplarının gündeme geldiği bir ülke görünümündedir. Ayrıca 1980’lere kadar devletin ekonomideki rolü ve sonrasında bu rolün değişim biçimi de bu geçişi sorunlu bir hâle getirmektedir.

Beğlü Eke (Dikeçligil)’nin dile getirdiği gibi “meslek, fertlerin geçimini sağlayan, genel sosyal statülerini belirleyen ve kendine özgü kanunî ve ahlâkî kuralları olan göreli sürekli bir faaliyet tarzı olarak tanımlanabilir.” Ona göre “sosyal yapıda işbölümü içindeki yerine göre fonksiyonları belirlenen” meslekler “fert ve toplum arasındaki önemli etkileşim bağlarından birini oluştur”maktadır. İşlevselci geleneğe bağlı olarak geliştirilen bu tanıma göre her meslek toplum içerisinde bir sosyal işlevi yerine getirir ve buna göre de bir itibar kazanır. Buna göre her mesleğin sosyal mevkisini ifade eden bir itibarı vardır.

Bu itibar o mesleğin sosyal konumunun toplum tarafından algılanması ve değerlendirilmesi neticesinde ortaya çıkan ve arkaplanda kendisini meydana çıkarak sosyo-ekonomik koşullara bağlı olarak sürekli bir değişim içerisinde olan bir gösergedir. Bu değişimler takip dildiğinde toplumdaki tabakalaşma ve sosyal hareketlilik de gözlemlenebilir bir mahiyet kazanacaktır. Bu çerçevede Ogburn ve Nimkoff, sınıf ile özdeş olmasa da mesleğin bir kişinin sosyal durumunu anlamada önemli bir kaynak teşkil ettiğini dile getirmektedirler. Onların öncülük ettiği düşünceye göre mesleklerin sosyal itibarlarını takip etmek ve bunun bir skalasını oluşturmak toplumdaki katmanlaşmalara dair açık bir ipucu verecektir.

Zira mesleki itibar çalışmalarının öncüsü olan Wilbert Moore’un belirttiği üzere “endüstri toplumlarında hareketliliğin miktarının olduğu kadar, yaygınlık ve yoğunluğunun da hemen hemen tüm nedeninin -fırsat ve motivasyon dağılımından daha çok-mesleki yapıdaki değişmelerdir”. Benzer şekilde Fox ve Miller da bu toplumlarda hareketliliği etkileyip belirleyen temel faktörün mesleki yapı ve ondaki değişmeler olduğunu dile getirir. Bu görüşlere göre mesleklerin toplum nezdindeki itibarı toplumsal yap içinde bireyin yerini belirlemesinin yanı sıra iş piyasalarını, ekonomik yapıyı, eğitim ve istihdam sistemini yakından ilgilendirmektedir.

Warner geleneğini takiben mesleki itibara dayalı çeşitli sosyal tabakalaşma kuramları geliştirilmiştir. Davis ve Moore çeşitli çalışmalarında Durkheimci yapısal işlevselci bir perspektiften sosyal tabakalaşma ve eşitsizliğin toplumsal yapı açısından pozitif bir etkisi olduğunu ve bireyleri değişik meslekleri elde etmek üzere motive ettiğini savunmaktadırlar. Onlara göre ilkel topluluklar dışında bütün modern karmaşık endüstriyel toplumlarda bu tür bir tabakalaşma mevcuttur. Tumin tarafından iktisadi etkenleri, gücü ve sosyal eşitsizliği ihmal etmekle eleştirilen bu yaklaşım kendisinden sonra gelen mesleki itibar çalışmalarını ciddi bir biçimde etkilemiştir.

1940 ve 1950’ler sosyal tabakalaşma çalışmalarında yapısal işlevsel bakışın tartışmasız egemen olduğu yıllardır. Bu yıllarda Amerikan sosyolojisi için pek çok açıdan kurucu bir isim olan Talcott Parsons, Durkheim ve Warner’ın sosyal tabakalaşma okulu geleneğini etkili bir şekilde sürdürmüştür. Parsons’ın 1951 yılında gerçekleştirdiği The Social System isimli çalışması sosyal düzenin daha soyut ve genel işlevselci bir kuramını geliştirmiştir. Ona göre statü veya itibar etrafından oluşan sosyal tabakalaşmanın en önemli işlevi toplumsal düzeni korumaktır.

Parsons’a göre her toplumda, her zaman bir statü ve saygınlık hiyerarşisi bulunmaktadır. Dolaysıyla insanların tabakalaşma sistemi içerisindeki yerini belirlemek için toplum içerisinde hangi görevlerin veya rollerin en saygın olduğunu sıralamak gerekmektedir. Parsons zenginlik ve güç farklılıklarının sosyal statü üzerindeki etkisini ele almakla birlikte modelinde bunlara ikincil bir konum vermektedir. Zira ona göre zenginlik ve güç bireyin mesleki konumu ile elde ettiği statüsü ile belirlenmektedir.