Kırklareli’de yaşlı nüfus göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir oran. Türkiye’de nüfusun giderek yaşlanmasına rağmen, 65 yaş üstü nüfusa yönelik sosyal politikalar henüz yeterince kapsamlı değildir. Bunun nedeni öncelikle yaşlıların bakım ve ihtiyaçlarının aileleri tarafından karşılanmasının bir gelenek olarak sürmesidir. Yaşlı nüfus sadece ailenin sorumluluğunda görülmektedir. Fakat Türk aile yapısının değişmesi, hanelerin küçülmesi, bireyselliğin artması gibi gelişmeler kuşaklararası ilişkileri giderek zorlaştırmaktadır. Yaşlıların görünmez olduğu ve kendilerine yer bulmakta zorlandıkları kent yaşam formlarının yaygınlaşması, yaşlı nüfusun kentlerde daha da yalnızlaşmasına neden olmaktadır.
Sosyal ve kültürel aktiviteler ağırlıklı olarak gençlere hizmet etmekte, yaşlı nüfus toplumsal yaşamın pek çok alanından dışlanmaktadır. Abdullah Karatay’a göre, Türkiye nüfusunun %5,4’ü bakım ihtiyacı olan yaşlılardan oluşmaktadır. Sosyolog Sibel Kalaycıoğlu da TÜİK verilerine dayanarak, Türkiye’deki yaşlıların çoğunlukla kırsal alanda ikamet eden, düşük eğitimli, düşük gelirli ve daha çok kadınlardan oluşan bir grup olduğunu belirtmektedir. 2009’da yayınlanan, internetten de ulaşabileceğiniz “Türkiye’de Demografik Dönüşüm” başlıklı konferans raporunda, 60 yaş üstü kadın yaşlılar arasında yoksulluğun % 90’lara ulaştığı ifade edilmektedir. Yaşlılara yönelik hizmetler konusunda en önemli soru bu görevi kimin üstleneceğidir?
Devlet mi, aile mi, yoksa sivil toplum kuruluşları mı? Kuşkusuz zor ama mevcut demografk tablo karşısında cevabı uzun uzun düşünmeyi gerektiren bir sorudur bu. Yukarıda bahsettiğimiz değişimlerden dolayı ailenin yaşlı bakımındaki geleneksel rolü değişmektedir. İstanbul’da Yaşlanmak kitabının anket sonuçları da bu yönde veriler sunmaktadır. Yaşlılar “size kimin bakmasını istersiniz” sorusuna çoğunlukla eşim cevabını vermekte, ondan sonra gelen tüm cevaplar (kızım veya oğlum dâhil olmak üzere) %15’in üzerine çıkmamaktadır.
Bu durumda aile dışı kurumlara yeni roller düştüğü aşikârdır. Bu anlamda, son yıllarda İstanbul’da pek çok ilçe belediyesinin yaşlılara yönelik hizmetlerini arttırma gayreti dikkate değerdir. Örneğin, Sultangazi Belediyesi 2010 yılında, İstanbul Kalkınma Ajansı, İstanbul İl Özel İdaresi, İstanbul Evde Bakım Derneği ve özel bir hastanenin katılımıyla “Yaşlılara Bakım, İstihdama Katılım Pojesi” hazırlamıştır. Projenin adından da anlaşılacağı üzere, çalışma yaşlılara bakım hizmeti sunulması kadar, genç nüfusa istihdam sağlanacak olmasının da altı çizilmektedir:
“Projeyle Sultangazi’de yaşayan 15-40 yaş arası 120 kişi yaşlı hasta bakım hizmeti konusunda eğitim görerek meslek sahibi olacak. Sertifika almaya hak kazanan katılımcılar proje kapsamında istihdam edilecek.” Son olarak geçmişten bugüne yaşlı bakım kurumlarının dönüşümüne bakabiliriz. Bu anlamda ilk kuruluş kuşkusuz 1886 yılında kurulan Darülaceze olmuştur. 2007’den beri Başbakanlığa bağlı olan bu kurum Türkiye’de bir sembol mekân olarak da ayrı bir öneme sahiptir. Bunun dışında son yıllarda belediyelerin önayak olduğu örnekler de bulunmaktadır: İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait “Yaşlı Kreşleri”, Beşiktaş Belediyesi’nin “Yaşam Evleri”, Maltepe Belediyesine ait “Yaşlı Bakım Merkezleri” ve altın kart uygulaması bunlar arasındadır. Şimdilik kısıtlı sayıda olsa da, özel ve kamu sektörüne ait huzurevlerinin sayısı da giderek artmaktadır. Bunun dışında büyük kentlerde orta ve üst sınıfların benimsediği yabancı göçmen bakıcı çalıştırma yöntemi de giderek yaygınlaşmaktadır.
Demografide evliliklerle ilgili nicel analizlerde çoğunlukla “yasal evlenmeler” dikkate alınmaktadır. Oysa evlilik modelleri toplumdan topluma değişiklik gösterir ve bazılarında resmî evlilikler en yaygın evlenme şekli değildir. Kabaca dört grupta kategorize edebileceğimiz evlilik türleri şunlardır.
Batı dünyasındaki bir diğer önemli değişim resmî olmayan birlikteliklerin ve buna bağlı olarak evlilik dışı doğumların artmasıdır. “Doğumlar Bölümü”nde ele aldığımız İskandinav modeli bugün Kuzey Avrupa ülkelerinde gerçekleşen doğumların en az yarısının resmî nikâhı olmayan çiftlerde olduğunu ortaya koymaktadır. Resmî evlilik dışı çocuk sahibi olma durumu tüm Avrupa’da yaygınlaşmaktadır. Örneğin Fransa’da, 1970’de sadece %7 olan evlilik dışı doğumlar, 2000’de %42,6’ya ulaşmış, düzenli olarak artmaya devam ederek 2014 yılında %57,4 olmuştur.
Yeni eğilimlerden biri de eşcinsel evliliklerin giderek daha çok ülkede tanınmasıdır. Aynı cinsten kişilerin evliliğini resmî olarak tanıyan ülkeler arasında ABD, Fransa, İsveç, Hollanda, Kanada, Arjantin, Belçika, Portekiz de bulunmaktadır. Bir diğer yeni gelişme, özellikle Avrupa’da resmî nikâhı olmayan çiftler için yeni düzenlemeler geliştirilmesi olmuştur. Bunlar, resmî nikâh kıymadan birlikteliklerini tanınır kılmak isteyen ve eşler arasında mal paylaşımı ya da miras bölüşümü yapmayı mümkün kılan düzenlemeler olmuştur. Bunlar arasında en tipik örneklerden biri, Fransa’da uygulanan PACS’tır.